Paylaş
Sevgilisi Başar Savur’la çok mutlu. “Belki onunla Miami’ye gider yaşarım, kim bilir” diyor. Ve yakında tv8‘de pastalı börekli Ver Fırına programıyla haftanın beş günü ekranlarda olmaya hazırlanıyor. İşte karşınızda Burcu Esmersoy. Televizyonların en samimi ekran yüzü. Burcu’yla, House’cuların son ve en şık numarası Karaköy Vault Otel’de buluştuk ve tam da doğum gününde her şeyi konuştuk...
Nasıl yaşıyorsun hayatını? Planlı programlı mı yoksa akışa mı bırakıyorsun?
- Akışa bırakırım. Her doğum günümün de bana uğur getirdiğine inanıyorum. Çünkü yeni başladığım işler hep doğum günüme denk geliyor. Şimdi tv8‘de yeni programa başlıyorum. Kısacası ekim ayını seviyorum. 40’ıma bir yıl kala bir tek şu hesabı yapıyorum:
Acaba çocuk doğurup evimin kadını olsam mı? Yapar mısın öyle bir şey? Evde oturamazmışsın gibi geliyor bana...
- Evet, hep ucundan dönüyorum. Tam kaçak gelinim normalde! Yaptığım işle bir arada olmazmış gibi geliyor. Çünkü çocuğuma kendim bakmak istiyorum. Ayrıca ekran dediğimiz şey çok hain. Aldığın/verdiğin kiloyu çok gösteren, tüm zamanını vermen gereken bir şey. Onca iş arasında süt sağayım da bebeğime vereyim gibi bir lüksün olacağını sanmıyorum. Yapabilene tabii ki helal olsun. Bu anlamda en iyi örnek Çağla Şıkel. Ne zaman doğurduğunu bile anlamadık! Ona sırrını soracağım mutlaka... Bir de ben çok köpek gibi çalıştım. Geçen seneye kadar, gece yarılarına dek filan. Sosyal hayatım bile yoktu. Şimdi tv8’deki program bant çekilecek. Böylece kendime daha çok vakit ayıracağım.
Bebek işini Başar’la konuşuyor musunuz?
- Tek başıma karar vermiyorum tabii ki (gülüyor).
Ne kadar zamandır berabersiniz?
- Altıncı ayımız. Yaz başında başladık ve gerçekten beraber yazı dolu dolu yaşadık.
ARSUZ’DAKİ EV PARTİSİNDE TANIŞTIK
Nasıl tanıştınız?
- Biz aslında beş yıl önce tanıştık. Rahmetli Ufuk Güldemir’in eşi Gaya çok yakın arkadaşımdır ve Arsuz’ludur. Beni oraya tatile davet etmişti. Bir gece bir ev partisine katıldım. Ev partisi dediysem 10 kişilik değil, 150-200 kişilik büyük bir partiydi. Başar’la da o partide tanıştık. Ama tabii o dönem ikimizin de hayatında başka başka insanlar vardı. Bu mayısta ise Karaköy’deki Gaspar’da tekrar denk geldik. “Nasılsın n’apıyorsun?” diye sohbet ederken ikimizi de bir elektrik çarptı. Ertesi gün mesajlaşmalar filan ve başladık
işte...
Onu tanımlasan birkaç kelimeyle?
- Kocaman kalbi olan kocaman bir adam derim! Gerçekten adam adam. Dışarıdan bakıldığında çok sert biri gibi duruyor ama hiç öyle değil. Yurtdışında yaşıyor olmasının bir etkisi de var tabii. Normalde Miami’de yaşıyor Başar. Şu an benim için burada.
Aa öyle mi? E gidince ne olacak?
- Bir süre herhalde oraya git-gel olacak.
Sonra? Orada final olabilir mi?
- Olabilir, belki!
Peki kariyerin? Daha düşünmedin galiba oraları...
- Aynen evet, hiç düşünmedim daha (gülüyor). Şanslıyım ama ya, çok farkındayım.
İTALYA’DAKİ SIKINTIM İŞSİZLİKTİ
Daha önce buna benzer bir şey yaşamıştın. Evlenip İtalya’ya gittin...
- Evet 1,5 sene yaşadım İtalya’da.
Neler hissettin orada?
- Ya ben çalışmayı çok seven biriyim, boş durmayı sevmem. İtalya’da dilden dolayı çalışma şansım yoktu. Ama mesela Amerika’da öyle bir sorunum olmaz gibi geliyor. Ana dilim gibi İngilizce konuşabiliyorum. İtalya’da en büyük sıkıntım, uğraşacak bir şeyimin olmamasıydı. Eski eşim de bu sıkıntımın farkındaydı. Dolayısıyla Türkiye’den gelen ilk iş teklifini kabul etmemi anlayışla karşıladı. NTV’den bahsediyorum, gelen iş oydu. Uzun süre iki ülke arasında mekik dokudum. Sonrasında eski eşim İstanbul’a tamamen yerleşmek istedi. Ve çok ilginçtir, İstanbul’da yürütemedik ilişkiyi!
İLİŞKİ İSTANBUL’DA BİTTİ!
Yani ilişkiyi İstanbul mu bitirdi?
- Bilemiyorum, ama İstanbul ilişkileri etkiliyor.
Neden sence?
- İstanbul çok yorucu. Gün içinde seni çok yoruyor ve bunu ister istemez karşındaki insana çok yansıtıyorsun.
Bu yüzden mi ilişkilerde artık had safhada bir tahammülsüzlük var?
- Evet, aynen, hızlı tüketim var. İnsanların artık birbirine müdanası kalmadı. Hakikaten sürekli koşturuyor ve bir şeyleri tam paylaşamıyorsun İstanbul’da. Yanındakini de çekiştiriyorsun. Şimdi ‘next’ dönemi başladı. Yenisi gelsin diyor insanlar.
HAYAL KURMA HAYAL KIRIKLIĞI YAŞAMA
10 yaşındaki Burcu’nun hayali neydi? Tam da böyle bir hayat mı?
- Benim çocukluğum hayal kurulabilecek bir çocukluk değildi. Çünkü ablamla beraber hayatın gerçekleriyle yüz yüze kaldığımız bir çocukluk yaşadık. Annemle babam erken yaşta boşanmıştı. Çok küçüktük. Babaannem ve dedem tarafından büyütüldük. Nur içinde yatsınlar, bize çok iyi anne babalık ettiler. Ama kuşak farkıyla büyüdük tabii... Dolayısıyla çok hayal kurmadım. Hayal kurma, hayal kırıklığı yaşama diye düşünürdüm. Öyle geçirdim o dönemi.
DEV YAPILI SAÇLARLA KIPIRDAMADAN PROGRAM SUNMAK BİTTİ
Yeniden bir filmde boy gösterecek misin?
- Herkes en iyi yaptığı şeyi yapmalı. Benimki de televizyonculuk. Oyunculuk değil. Sinema aşkım hiç yok! Bana televizyonda her işi ver, çok iyi yaparım. Editörlüğü, haber sunmayı, prodüktörlüğü, dekoru, ışığı... Özellikle de ışığı. Sektörde bu yönüm çok iyi bilinir.
Bir gün stüdyodayız. “Arkadaşlar ışıkta bir sorun var” dedim. “Saçmalama Burcu, her zamanki ışık” dediler. “Yok” dedim, var. Sonra bir baktılar ki, ışıklardan bir tanesi patlamış gerçekten. İnanamadılar.
Başladığın günden beri televizyonda nasıl değişimler oldu? Gözlemlerin nedir?
- Daha doğala yaklaşıyoruz. Hani eskiden vardı ya, kocaman yapılı saçlarla hiç kıpırdamadan program sunanlar... Artık o bitiyor. Ben hep doğal olmaya çalıştım. Spor spikerine bile ceket gömlek giydirirlerdi. “Biz daha spor giyinsek? Spor sunuyoruz” dedim. Daha az makyaj yapmaya başladım. Yavaş yavaş herkes aynı duruma gelmeye başladı. Ana haberde bile. Kendi cümlelerini kurmaya başladılar. Dizi sektöründe de öyle. Daha doğal hareketler var. Daha genç insanlar ekranda. O uzun, klip gibi sahneler bitti.
BÜLENT ERSOY’LA FİLAN ÇOK KEEP UP EDEMEDİK
Bir de “Popstar Alaturka” deneyimin var. O programda sanki bedenin orada, ruhun başka yerde gibiydi...
- Bu tip programlarda hep Acun Medya ile çalışmaya alıştım. Ama o programda kimseyi tanımıyordum. Benim için yeni bir şirketti. Bir de jürideki insanlarla, Bülent Ersoy’la filan, çok keep up edemedim galiba. Öte yandan ben kimsenin sözünü kesemem. Öyle bir terbiyeyle büyüdüm. Onlar da konuşmayı çok seviyorlar. Ben de onları kesemiyordum. Ama bir yandan sürekli reklama girmemiz gerekiyordu, filan. Zorlu bir süreçti.
ARDA’YLA YAKIŞTIRILDIK, ÇÜNKÜ REYTİNG GETİREN BİR HABERDİK
Arda Turan’la olan arkadaşlığınız hep yanlış anlaşıldı. İlişkiniz var sanıldı. Hakikaten nasıl bir hukukunuz var?
- Arda inanılmaz tatlı biri, tanısan ona bayılırsın. Varlığı bana mutluluk veriyor. Bir kere çok akıllı. Gencecik yaşına rağmen çok iyi şeyler becermiş. Şu an dünya çapında, düşün. İspanya’da futbol oynuyor. Ayrıca hayata dair o kadar doğru tespitleri var ki... Bana yol gösteriyor bazen! Düşün, bana! Aramızda neredeyse 10 yaş fark var. Mesela “Burcu bunu şöyle şöyle yapma” diyor. “Neden?” diye soruyorum. Öyle bir şey söylüyor ki, “Valla haklısın” oluyorum. Ben neden düşünemedim bunu diye hayıflanıyorum, kazık kadar kadınım. Onun dışında dünyanın en komik insanlarından biri. Üzüntüden ölüyor ol, odaya girince mutlaka seni güldürür, aydınlatır ortamı... Neden birbirimize yakıştırıldık? Çünkü magazinde reyting getiren bir haberdi o. Ama biraz mantıklı olmaları gerekiyordu.
Düşünsene, bana forma getirdi ama Zlatan İbrahimovic’in formasını. Kendi formasını değil yani. Neden? Çünkü ben Zlatan’a hayrandım! Dediğim gibi, her şeye rağmen o haberlerin yapılma mantığını da çok iyi anlayabiliyorum.
KEREM’E YAZIYOR DEMELERİNE ÜZÜLDÜM
Evet, cool’sun bu konuda.
- Bugüne kadar öyle durdum, ama bir tek Kerem Bürsin’le ilgili yapılan habere gerçekten bozuldum ve üzüldüm. Kerem kimsenin programına çıkmıyordu. Sırf ben rica ettim diye, çünkü aynı ajanstayız, programıma geldi. Ben de programıma geldi diye ona bir hediye aldım, Instagram’da bunu paylaştım. Bunu bile yanlış değerlendirdiler. “Kerem Bürsin’e yazıyor” dediler. Bir kere ben programıma katılan hiç kimseye öyle yaklaşmam. Hani normalde erkekler yapar ya böyle şeyleri. Ben hiç sevmem. O yüzden sinirlendim. Çok rahatsız oldum. Onun dışında anlayışla karşılıyorum. Çünkü hepimiz reyting işi yapıyoruz. Bana çok zarar vermedikçe, canımı yakmadıkça yapılan haberlere çok sesimi çıkarmıyorum.
Bu arada Arda onayladı mı Başar’ı?
- Evet çok beğendi, “Bayağı yakışıklı” filan dedi. Çok seviyorlar birbirlerini.
EVİM KIYAFET DOLU SALONDA YATIYORUM!
Kendine dışardan bakınca sence nasıl bir imajın var?
- Bilmiyorum, ama hep olduğum şeyi göstermeye çalışıyorum. Sadece üzüntülü günlerimde ortada olmam. Onun dışında hep ortadayım. Doğallığın iş hayatıma da katkısı olduğunu düşünüyorum. Kıyafete çok para harcıyorum. Sevdiğim için değil, tamamen mesleki açıdan. Çünkü güzel ürünün televizyondaki görüntüsü başka oluyor. Bütün kıyafetlerimi bu kritere göre alırım. Böyle ala ala şu anda evimin iki odası giyinme odası oldu! Söylerken utanıyorum, ama durum böyle. Salonum ise şu anda yatak odam!
Vay be! En son Ajda Pekkan’ın evinde böyle bir şey görmüştüm.
- Görmem lazım kıyafetleri. Bir de titizim. Elde yıkanması gerekiyorsa elde bile yıkarım elbiseyi. Malım kıymetlidir.
Paylaş