40 aşk şarkısına buyrun

İki-üç hafta önce DMC’den çıkan üç cd’lik "Kırk Aşk Şarkısı" adlı derleme albümde ismimi görenler sürekli soruyordu: "O siz misiniz?" diye. Artık konuya açıklık getirme zamanı.

Evet, o benim: Bu özel CD’deki bir şarkı bana ait, söyleyen de benim.

Ama endişeye mahal yok, şarkıcı filan olmuyorum. Öyle bir iddiam yok.

Bu sadece bir hoşluktu (ya da Teoman’ınki gibi bir boşluktu).

DMC genel müdürü Samsun Demir’in ikna etmesiyle ortaya çıkan bir hoşluk.

Ben epeydir, kimseler bilmez ama yıllardır, kendi kendime besteler yapıp duruyordum.

İlk başta tereddütler denizinde boğulsam da, Samsun Demir ve eşi Özden Bora ikna etti beni..

Açıkçası, fena da olmadı galiba. Müthiş bir anı oldu bana bu albüm.

Çünkü Sezen Aksu, Ajda Pekkan, Alpay, MFÖ, Hande Yener, Mirkelam, Kenan Doğulu gibi isimlerin en hit aşk şarkılarıyla bir arada benim taze şarkı da ("Gidenlerden") arşivlere girdi.

Bu yüzden Samsun Demir’e ve onca işinin arasında üşenmeyip saatlerce şarkının düzenlemesini yapan Elec-Trip’ten Uğurcan Sezen’e ve Oğuz Kaplangı’ya bir kez daha teşekkürler (bu son cümlenin de albüm kartonetlerindeki teşekkür yazılarına benzemesi, enteresan oldu şimdi).

Ghetto’nun her katında başka eğlence

Bir ay önce açıldı Galatasaray’daki Ghetto. Ama bir türlü gidememiştim.

Hafta sonu uğradığımda Ghetto’ya, Norveçli bir grup vardı sahnede.

Burada çıkacak grupları İlhan Erşahin belirliyormuş.

Ghetto’nun en çok dikkat çeken yanı tavanı elbet. Önce gerçek zannediyorsunuz tavandaki o freskleri, oysa sonradan yapılmış. Buna rağmen gayet "eskiden kalma" görüntüsü var her birinin.

Aşırı sigara dumanından haz etmeyenler yüksek tavanı sayesinde Ghetto’da çok rahat edebilir.

Ghetto tek katla sınırlı değil. İkinci katında yemek yeniyor.

Üçüncü katta ise meşhur Godet partileri var. Aslında ilk kez bu hafta sonu yapıldı Godet partisi. Malum, bir süredir Karaoke Bar’da yapılıyordu cumartesileri.

Bir de teras katı var Ghetto’nun. Orası yaz için hazırlanıyor.

Kısacası, yılların işletmecisi Erol Kaynar Ghetto’yla gayet kaliteli bir iş yapmış.

Son olarak, hatırlatmadan geçmeyeyim: Burası aslında Supper Club olacaktı. Kaynar’ın Supper’cılarla 10 yıllık anlaşması var çünkü.

Ama bu yıl Supper’cılarla olan işbirliğine ara veriyormuş Erol Kaynar. Yazın Sortie’de Supper Club yerine gelecek olan restoran-kulüp belli olmuş bile: İzzet Çapa’nın Al-Jamal’i.

Organik trend İstanbul’da

İlk kez tamamen organik yeme-içme üzerine kurulu bir restoran açıldı: Asmalımescit’teki Saf.

Ericsson Türkiye’nin eski genel müdürü Ersin Pamuksüzer’in açtığı Saf, bugünlerde o kadar çok ilgi görüyor ki, uğramadan olmazdı.

Ama ne yalan söylemeli, Metin Gürsoy’la mekana uğramadan önce karnımızı Picante’de fajita yiyerek doyurduk. Çünkü Saf’ın yemeklerinin yüzde yetmişinin çiğ sunulduğunu duymuştuk.

O yüzden dedik ki, "Sadece kokteyllerini tadalım şimdilik". Öyle de yaptık.

Mekanın yemeklerini yapan Chad Sarno gibi, Saf için Amerika’dan transfer edilen Joe McCanta’nın (mesleğinin adını miksolojist olarak tanımlıyor, yani karıştırıcı) hazırladığı şampanya/armut suyu/nar şurubu karışımı kokteyli içtik.

Ardından da salatalık suyu ve zencefil şurubu karışımı votkayı.

İkisinin de tadı çok iyiydi. Hatta salatalık votkanın acilen trend olmasını istiyorum diğer kulüplerde. O kadar sevdim yani...

Ha, bu içtiklerimiz sağlıklı mıydı, kalan ömrümüz ne kadar kaliteli geçer, orasını bilemem.
Yazarın Tüm Yazıları