Paylaş
Masal Müzesi fikri nasıl ortaya çıktı?
Dünyada çocuğun tarihi çok yeni. Çocuk kavramının ilk ortaya çıkışı bile Sanayi Devrimi’ne denk geliyor. Biz ‘çocuk’ kavramını doktorlara borçluyuz. Doktorlar 1800’lü yıllarda koruyucu aşıları bulmuşlar. Koruyucu aşılar bulunmadan önce çocuk yaşayacağı bile belli olmayan, büyüklerin dünyasında yaşayan bir canlıydı. Bu aşılar ortaya çıkınca gözler çocuğa çevrildi. Çocuk mobilyaları, çocuk odası, çocuk oyuncakları ondan sonra zenginleşti. Ne zaman ki çocuk kalıcı oldu, çocuğun gelişimine, psikolojik dünyasına da ondan sonra değer verilmeye başlandı. Oyuncaklar çeşitlendi, masallar gelişti. Büyükler için yazılan kitaplar sadeleşip çocuklar için kısaltılmaya başlandı.
Çocuk üzerine kurulan müzeler ise İkinci Dünya Savaşından sonra ortaya çıktı. Çünkü insanlık çok önemli bir şeyi fark etti. Bir dönemi anlatan her türlü obje var, ama oyuncak yok! Elbiseler korunuyor, takılar çekmecede itinayla gizleniyor, resimler asılıyor, mobilyalar cilalanıyor. Peki, ya oyuncaklar? Oyuncaklar ya kırılıyor ya da çocuk büyüyünce çöpe atılıyor… Oysaki tarihe ait en önemli obje oyuncak! İşte insanlık son 50-60 yılda bunu keşfediyor. Böylece ilk oyuncak müzeleri ortaya çıkıyor. Daha sonra oyun müzeleri kuruluyor. Bir de masal müzeleri… Bunların hepsi çocuk dünyasını belgeleyen müzeler. Bizim ülkemizde ise böyle müzeler yoktu. Ben 2005 yılında İstanbul Oyuncak Müzesi’ni kurdum. Sonra Ataşehir’de Düştepe Oyun Müzesi’ni kurdum. Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz çok sevdiğim bir dostumdur. Bir sohbet esnasında ona Masal Müzesi fikrimi açıkladım. Kartal’ın Yakacık Mahallesi’ndeki bir masal evini andıran şirin yeri o bize sağladı ve Türkiye’nin Masal Müzesi’ni kurduk. Artık İstanbul’da bir Oyuncak Müzesi, bir Oyun Müzesi bir de Masal Müzesi var.
Müzeyi tasarlarken nelere dikkat ettiniz?
Buraya gelen ziyaretçilerin birer kitap kurdu gibi, masal kitaplarının arasında bir kitaptan öteki kitaba gezmelerini istedim. Bu yüzden sahne tasarım sanatçısı Ayhan Doğan’a müzeyi bir kitaplığın içinde gezer gibi tasarlamasını söyledim. Müzedeki bütün sergileme alanlarının hepsi kitap şeklinde. Malum günümüzde anne babalar, çocukların kitap okumadığından bilgisayar oyunu oynadığından çok şikâyetçi. Burada çocuklar kitapların o zengin hayal dünyasını hissetsinler, müzeyi gezip evlerine döndükten sonra da kütüphanelerine sahip çıksınlar, kitaplarının da tıpkı oyuncakları gibi sevilecek bir obje olduğunu hissetsinler istedim.
Burada bir de Hans Christian Andersen heykeli var…
Evet. Çünkü Andersen 1941 yılında İstanbul’a geliyor. “Türkler kadar iyi kalpli, yardımsever, temiz yürekli insanlar dünyada yoktur” diyor. İstanbul’a gelen pek çok sanatçı, aydın insan arasında bizi en çok onurlandıran sözler bunlardır. Bu yüzden “Masal Müzesi’nde Andersen’in çok ayrı bir yeri olmalı” diye düşündüm ve ona ayrı bir yer kurdum. Burada sadece Andersen’in bir heykeli yok, aynı zamanda onun masallarının çok eski baskıları da yer alıyor. Örneğin, 1855 yılında basılan ‘Historier’ adlı masal kitabında ilk kez resimler yer almış. Andersen bu kitabı öyle çok seviyormuş ki, hep paltosunun cebinde taşıyormuş. İşte o kitaptan bir örnek var bu müzede.
Keza Andersen’in masallarının anlatıldığı dönemlerin oyuncakları var. Yani 1850’li yıllarda Andersen’in masallarını dinleyen çocukların oynadığı oyuncaklar da bu müzede sergileniyor. Andersen heykeli ise müzenin içindeki bir masalcı dükkânında yer alıyor. Bizde 1950’li 60’lı yıllara kadar mahallelerde küçük dükkânlarında masal kitabı satan insanlar vardı. Biz o kitapçılardan birini canlandırdık burada. İçinde de Türkiye’de yayımlanan ünlü masal kitapları var. İşte bu kitapları satan kişi Hans Christian Andersen. Onun İstanbul’daki ilk heykeli burada.
Masallar nasıl doğmuş?
Masallar Doğu’dur. Güneş nasıl ki Doğu’dan doğar, dünyayı hayatı var eden masallar da hep Doğu’dan doğmuştur. Akla gelen de tabii ki Binbir Gece Masalları’dır. Ali Baba ve Kırk Haramiler, Sinbad, Alaaddin ve daha pek çok masal… Masalların Batı’daki yansımalarına baktığımızda ise Avrupa’da kukla oynatıcılarıyla karşılaşıyoruz. Kasaba kasaba gezen kukla oynatıcıları masalları kuklalarla anlatıyor. Yani masallar anlatı tarzıyla ortaya çıkıyor. Her dönem de gelişiyor. Örneğin Jules Verne, masalları sanayi devrimiyle buluşturan bir masal anlatıcısı olarak tarihteki yerini alıyor. Denizler Altında Yirmi Bin Fersah kitabından Ay’a Seyahat’e kadar birçok kitabında sanayi devriminin örneklerini görüyoruz. Grimm Kardeşler’in de çok ayrı bir yeri var masal dünyasında. Ezop’un, La Fontaine’in çok önemli bir yeri var.
Sizce masalların çocuklara ne gibi yararları var?
Masalların çocuklara verdiği en önemli şey hayvan sevgisidir. Bu çok önemlidir. Çünkü müzeler toplumlara korumacılık düşüncesini verir. Bugün Avrupa’nın ünlü kentlerindeki müzeleri kaldırsınlar, orada da parklar yok edilir, orada da hayvanlara eziyet edilir, orada da kadın cinayetleri artar.
Masal Müzesi’nde sadece masallar yok, oyuncaklar da var. Masalların oyuncaklarını da görüyoruz…
Evet. Bu çok önemli. Çünkü tarihte masal kitabını yayımlamış ve oradaki karakterlerin oyuncaklarını da yapıp çocukların eline vermişler. Bizde buna önem verilmemiş. Hâlbuki çok önemlidir. Dünyada ilk oyuncak fabrikaları Almanya’da ortaya çıkmış. Bu nedenle dünya oyuncak pazarına Almanlar hâkim oluyor. Oyuncak tarihini incelediğimizde oyuncakların pek çoğunun Alman kökenli olduğunu görüyoruz. Şu an ise oyuncak üretimi Çin’in elinde. Tüm oyuncakları onlar üretiyor. Yerli oyuncaklarımız yok denecek kadar az. Hâlbuki yerli yazarların kitaplarının da oyuncakları olması gerekiyor. Türk çocuk kitabı yazarlarını yarattığı karakterlerin de oyuncakları olmalı. Burada oyuncak endüstrisine büyük görev düşüyor. Bu bir kültür politikasıdır. Devlerin buna destek olması gerekir. Kitap kahramanlarının oyuncak olarak çocuklara sunulması gerekiyor. Bu iki kanattır. Bu iki kanadı takamazsak çocuk dünyasının hayal dünyasını zenginleştiremez ve geleceğe taşıyamayız. Bu ikisi çok önemlidir: Oyuncak ve kitap.
Müzede bizim masal kahramanlarımız da var. Keloğlan’a ise özel bir yer ayrılmış mesela... Peki, onun oyuncakları yapılmış mı?
Bizim masal kahramanlarımız arasında tabii ki ilk akla gelen Keloğlan. Ancak maalesef ki biz Keloğlan’ın endüstriyel anlamda oyuncaklarını üretmemişiz. Hâlbuki yapmalıydık. Fakat tek tük de olsa elde yapılmış eski Keloğlan ve annesini anlatan el yapımı oyuncaklar müzemizde var. Keloğlan’ın sakız kâğıtları, kitapları da var. Bunun dışında Hacivat Karagöz öykülerini anlatan tarihsel eserler de burada. Kuklalar, oyuncaklar ve kitaplar var. Dede Korkut Masalları’nın çok eski baskı kitapları var. Ala Geyik, Karaoğlan, Eflatun Cem Güney’in çok eski masal kitapları da var. Bizim için elbette Türkçe çok önemli. Bu nedenle çok sayıda Türkçe kitaba da yer verdik burada. Burada üzerine masallar işlenmiş teneke kutulardan oyuncaklara, masal kitaplarından plaklara, sakız kâğıtlarından müzik aletlerine kadar her şey var.
Müzeye gelenler burada başka neler bulacaklar peki?
Masalın tarihini bulacaklar. Dünyanın önemli masallarını örneklerini, oyuncaklarını, kitaplarını, taş plaklarını ve hatta minyatür kitaplarını bulacaklar. Dünyanın hiçbir müzesinde rastlayamayacağınız Laterna Magica camlarının örnekleriyle karşılaşacaklar. 1860’lı yıllardan sonra Almanya’da bir küçük optik oyuncak ortaya çıkıyor. Laterna Magica… Avrupa’ya yayılıyor. Bu küçük soba şeklinde bir oyuncak. Önünde bir mercek var ve içinde de ateş yanıyor. Ateş ve merceğin arasına resimli camlar konuluyor ve görüntü duvara yansıtılıyor. Bu oyuncak ortaya çıktıktan sonra masallar duvarda sinematografik bir şekilde seyredilebilir hale geliyor. Bu müzede koleksiyonerlerden çok zor bulduğumuz ve Masal Müzesi’ne kazandırdığımız eserlerden biri de Laterna Magica’dır ve o masalların anlatıldığı camlardır. Üstelik bu camları dünyadaki hiçbir müzede göremezsiniz. Bunu biz Türkiye’de başardık. Burada ayrıca Harf Devrimi’nden önce, Cumhuriyeti’mizin ilk yıllarında Osmanlıca basılmış masallar da var. Örneğin Andersen’in masallarının eski yazıyla basılmış kitaplarını burada bulabilecekler. Birçok orijinal minyatür masal kitabı da var müzemizde. Bunlar çok önemli örnekler ve bugün dünyanın hiçbir yerinde yok pek çoğu. Ayrıca Almanya’da 100 yıl önce yapılan bir Nasreddin Hoca oyuncağı da var. Tam 100 yıl önce yapılmış. La Fontaine fablları, Don Kişot, Güliver ve daha pek çok masal kitabı, oyuncak, radyolar, masal anlatan teypler, plaklar, kasetler… Hatta Adile Naşit köşesi de var. Kuzucuklarına masal anlatıyor…
Bir de örgü bebekler…
Evet. Eskiden masal anlatan kadınlar aynı zamanda örgü yaparlardı. Bu Anadolu’da çok rastladığımız bir görüntüydü. Ben de örgü bebekler yapan çok sevdiğim Fatma Çalışkan’dan masal kahramanlarının örgü bebeklerini yapmasını istedim. Biz de böylece buraya böyle bir köşe kurduk. Birçok masalın örgü bebekleri de var müzede.
Şimdi ne oldu da çocuklara eskisi gibi masallar anlatılmamaya başlandı?
Bunun pek çok nedeni var. Biz kitaptan uzaklaşan bir toplum olduk. Koskoca İstanbul’da gerçek anlamıyla İstanbul’un hak ettiği bir kütüphane yok. Burada çok ilginç bir örnek vermek isterim… 1950’li yıllarda Muzaffer Gökman, Beyazıt Kütüphanesini büyütmek istiyor. Yan arsa boş ama vermiyorlar. Belediyenin vermeme gerekçesi ne biliyor musun? Oraya cenaze arabalarını park ediyorlarmış. Bu nedenle vermemişler! İşte bütün mesele de budur! Bundan 60 sene önce İstanbul’un en önemli kütüphanesini büyütmek istiyor ama cenaze arabalarını park ediyoruz, diye izin vermiyorsak, haberlerde gördüğümüz cenaze görüntülerine niye şaşıracağız ki?
Müzede etkinlikler de var değil mi?
Evet. Hafta sonlarında çocuklar için ahşap ve taş boyama atölyelerinden bez bebek yapım atölyesine kadar pek çok etkinlik var. Her yaştan çocuk gelip bu atölyelere katılabiliyor. Anne babaları da müzeyi gezip masalların tarihi içinde geziyor. Aslında çocuk dediğimiz sadece belli bir yaş dilimi değil. “Özgürlüğü elinden alınan çocuğa büyük derler” sözünde olduğu gibi özgürlüğünü hiç teslim etmeyen tüm insanların müzesidir burası. Bu müzeler, geleceğin çocuklarımızın hayalleri ve oyunlarında olduğunu bilenlerin müzeleridir. Bu nedenle herkesi Masal Müzesi’ne bekliyoruz. Bu vesileyle de başta Kartal Belediye Başkanı Altınok Öz olmak üzere müzeyi tasarlayan arkadaşlarımız Ayhan Doğan, Sema Bayraslı, Nilüfer Efe, Ece Akaryalı ve Melih Yıldız’a da teşekkür ediyoruz.
ÇOCUKLARA MASAL ANLATMANIN YARARLARI
Paylaş