Paylaş
Önce şunu netleştirelim; New York Metropolitan Sanat Müzesi’nde düzenlenen ve yaratıcılığın sınır tanımadığı bu etkinliğin ana amacı bağış toplamak.
Buraya bir alkış bıraktıktan sonra geceyi ve geceye damga vuran tasarımları konuşabiliriz.
Bu yılki kıyafet konsepti bilim kurgu yazarı JG Ballard’ın “Zamanın Bahçesi” idi.
Ve bence gecenin yıldızı Zendeya oldu.
“Dune” filmiyle yıldızı parlayan Zendeya’nın, John Galliano’nun özgün tarzını yansıtan elbisesi gecenin dikkat çeken tasarımıydı.
Tek kıyafetle olmaz diyen genç yıldız daha sonra siyah bir Givenchy marka elbise ve Alexander McQueen imzalı bir şapka ile geceye devam etti.
Konserlerde şarkıcılar sahne arasında kıyafet değiştirir ama böyle bir galada 3 ayrı kıyafet giyenine de pek alışık değiliz.
Zendeya ile birlikte gecenin sunuculuğunu üstlenen şarkıcı ve oyuncu Jennifer Lopez de Schiaparelli imzalı elbisesi ve fit vücudu ile zamana meydan okuduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu.
Ben bu geceden bir de Demi Moore’un çiçek desenli kocaman elbisesini unutamayacağım. Kim Kardashian’ın ultra ince beli de sosyal medyanın gündemindeydi.
Fotoşop ya da filtre değil gerçekti üstelik.Dar elbiseleri nedeniyle merdivenleri kucakta çıkanlar üzücüydü bir de.
Modanın rahatlık ve keyif anlamına geleceği günler de gelir umarım.
Bu yıl olmadı, belki seneye.
1777’den gelen tat
Hafta başı uzun zamandır yolumun düşmediği Pera’ya gittim. Ali Muhiddin Hacı Bekir’in İstiklal Caddesi’ndeki ikonik tasarımlı yeni mağazasının açılışında bize Osmanlı sanatı uzmanı ve iç mekân tasarımcısı Serdar Gülgün, gastronomi yazarı Ebru Erke, tarihçi ve profesyonel seyahat rehberi Saffet Emre Tonguç eşlik etti.
Mağazanın tasarımı Serdar Gülgün imzası taşıyor. Gülgün’ün 1.5 yıl süren çalışması ve neoklasik yorumlarıyla dizayn edilen mağazada bizi en fazla etkileyen şeylerden biri de Gülgün’ün yurtdışındaki raylı suşi sunumu mantığını tatlı sunumuna uygulamış olmasıydı.
Döner bantta önümüzde adeta resmi geçit yapan akide şekerlerine, lokumlara, çeşit çeşit baklavalara kayıtsız kalmak imkânsızdı.
SARAYIN ŞEKERCİBAŞISI
Kastamonulu Ali Muhiddin Hacı Bekir, geleneksel Türk tatlıcılığın öncülerinden, 1777’den beri varlığını sürdüren ve Türkiye’nin en eski markalarından biri.
Osmanlı’da sarayın ‘şekercibaşı’ unvanını verdiği ve Türk lokumunu bugünkü haline getiren Ali Muhiddin Hacı Bekir’in bu mağazasında ailesi tarafından bugüne dek saklanan eski belgeler ve fotoğraflar da tasarımın bir parçası olarak yerini almış.
Bu da mekânı adeta bir müze ve turistik çekim merkezi haline getiriyor.
Mağaza tasarımını yaparken şekerlemelerden ilham aldığını söyleyen Gülgün, “Bu işi yaparken akidenin, lokumun, çeşitli şerbetlerin renklerinden ilham alarak bir tasarım yaptım” diyor. Kendisine en çok tarçınlı akideler, naneli lokumlar gibi şekerlemeler ilham vermiş.
Lokumu şu anda bilinen hale getiren kişinin Hacı Bekir olduğunu söyleyen Ebru Erke, “Önceden lokum, pekmez veya balla tatlandırılıp unla bağlanarak yapılan lokum bildiğimiz cevizli sucuklar gibiymiş. Sonrasında 1800’lü yıllarda rafine şeker kullanılmaya başlandığında Bekir Efendi bunu bal ve pekmez yerine rafine şeker ile tatlandırıyor. Un yerine de nişasta kullanıyor. O zaman tamamen farklı bir görüntü meydana çıkıyor. İnsanı cezbeden o renk ve tat ortaya çıkıyor. İlk dükkanı 1777’de, Kastamonu’dan Bahçekapı’ya geldiğinde Hacı Bekir’i çok fazla yabancı seyyah ziyaret ediyor. Onların da çok beğenmesi üzerine ‘Turkis delight’ yani Türk lokumu olarak da dünyaya yayılıyor” dedi. Bu arada lokum, rahatça yenen, boğazdan geçen anlamına geliyormuş.
Saffet Emre Tonguç konuşmasında, köklü ve tarihi mekanların Beyoğlu’nda varlıklarını sürdürmelerinin önemli olduğuna dikkat çekti ve “Buraya gelen, burada gezen biri aslında kendini bir zaman makinesinde yolculuktaymış gibi hissediyor. O anlamda da bir müze niteliği taşıyor” dedi.
Turlarına bu tarihi mekânı da ekleyecektir diye düşünüyorum.
Paylaş