Gördüklerime inanmak zor geliyor. Özel efektler kullanmış olsunlar, bu görüntüler gerçek olmasın ya da ne bileyim her şey bir kabus olsun, bir an önce uyanayım diyorum. Elimdeki kumanda aletinin tuşuna basıyorum hemen. Ama bir iki dakika sonra yine aynı kanaldayım.
Ne kabus, ne montaj ne de kamera şakası, hepsi gerçek ve devam ediyor. Evet, geçen hafta Star ekranlarında yayınlanan Deşifre programında izlediğimiz mezbaha görüntüleri sözünü ettiğim. Programın tümünü izlemeye ne midem, ne de yüreğim izin verdi.
Sonraki gün sevgili Cengiz Semercioğlu’nun köşesinde görüntüler arasında çengelle asılan kuzular, tam kesilmeyip can çekişen hayvanlar olduğunu da okuyunca daha da kötü hissetim. Cengiz, yazısında Deşifre’nin mezbahalardaki koşullar düzelene kadar bu işin peşini bırakmaması, haberinin takipçisi olması gerektiğini söylüyor. Tamamen katılıyorum.
Bu iş burada bitmemeli. Benim de belgesel ve kısa film çeken sinema tutkunlarından bir ricam var. Lütfen ama lüften elinize kamerayı alın ve mezbahalarda yaşanan bu vahşeti yedinci sanatın inceliklerini kullanarak, bir de sinema diliyle büyük kitlelere gösterin. Televizyonda bakamadığımız görüntülere birebir yer vermek de gerekmiyor bunun için, kamera arkasında duran sanatçılar olayı bir korku filmine çevirmeden yansıtmanın bir yoluna bulabilirler. Paul McCartney’nin 1998 yılında ölen eşi, esaslı hayvan hakları savunucusu Linda McCartney,‘Mezbahaların duvarları camdan olsa, herkes vejeteryan olurdu’ demişti. Belgesel ya da kısa filmlerle mezbahaların duvarlarını camdan yapmak mümkün.
Herkes vejeteryan olacak diye birşey yok tabii, ama öldürme hakkını kendinde gören insanoğluna işkence yapma hakkına sahip olmadığını göstermek gerek. Devlet politikalarını değiştiren, başkanları devirebilen, tek bir filmle dünyayı sarsan bir sanat dalı sinema. Kamera koltuğunda oturanlar ortalığı ayağa kaldırabilir. Yeter ki istesinler.
Aniston treni yakaladı
Brad Pitt’in son yıllarda giderek yükselen grafiğinin altında en fazla ezilen, kendisi gibi oyuncu olan eşi Jennifer Aniston olmuştu.
Friends dizisinin de sona ermesiyle iyice boşluğa düşen Aniston’ı, Pitt’in peşinde Cannes benim, Roma senin gezerken görüyorduk hep. Onun bu durumuna üzülen Pitt, eşini Oceons 12’e dahil edebilmek için devreye bile girmişti hatırlarsanız. Filmin amazonları Catherine Zeta Jones ve Julia Roberts tırnaklarını gösterince de geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Eşinin boşlukta olması nedeniyle kötü günler geçiren Brad Pitt’e müjdeli haber geldi sonunda. Aniston, İsveçli yönetmen Mikael Hafström’ün, Derailed adındaki gerilim filminde oynayacak. Sonbaharda Londra’da çekimlerine başlanacak olan filmin başrolünde yeni Kral Arthur’umuz Clive Owen var. Şu sıralar pek tren demek istemiyorum ama Derailed, her gün bindiği treni kaçırdıktan sonra hayatı altüst olan bir adamın başından geçenleri anlatıyor.
Daha çok komedilerde izlemeye alıştığımız Aniston bakalım bu gerilim filminde nasıl duracak?
Beyaz perdeden inciler...
‘Herşeyi kaybettikten sonra herşeyi yapmakta özgür olursun.’ (Dövüş Kulübü-Fight Club, Yön: David Fincher, 1999)
Transformers beyazperdede
Hollywood’un elinden kurtulmanın imkanı yok. Hasbro’nun üzerinden servet elde ettiği oyuncakları Transformers da sonunda sinemaya transfer oldu.
Robotlara el atan şirketler Dreamworks ve Paramount Pictures, projenin başındaki isim ise Steven Spielberg. 1980’lerin başından bu yana oyuncak pazarında olan robotların sinemaya geçişinde Hasbro’dan tam destek alınacakmış.
Şekilden şekile giren ve özellikle erkek çocuklarının elinden düşmeyen Transformers, 2006 yazında sinemalarda. Evdeki Transformers robotlarına iyi bakın, iki yıl sonra değerleri artacak.
Marquez’in romanı film oluyor
Edebiyat ve sinema tutkunları için geçtiğimiz günlerin en iyi haberini Stone Village Pictures verdi. Scott Steindorff’un sahibi olduğu şirket Nobel ödüllü ünlü yazar Gabriel Garcia Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk adlı romanını beyazperdeye taşıyacak.
1985 yılında yayımlanan romanın film hakları için yaklaşık 3 milyon dolar ödenmiş. Kolera Günlerinde Aşk’ta, aşık olduğu kadın Fermina Daza’nın bir başkasıyla evlenmesine rağmen aşkından vazgeçmeyen ve ona kavuşacağına inanan Florentina Ariza’nın umut dolu bekleyişine tanık oluyoruz.
Romeo ve Juliet’i aratmayan bu tutkulu aşk hikayesinde Ariza sevgilisini tam 50 yıl bekliyor. Stendorff, yaptığı açıklamada bu fazlasıyla romantik filmin haklarını aldığı için erkek izleyicilerden özür dilemiş. Ne garip! Ben de tam ona teşekkür edecektim. Böylesine romantik bir romanı beyazperdeye taşıyarak erkekler üzerinde olumlu bir etki yaratacak ne de olsa.
Amerikalı bilimadamlarının son araştırmasına göre romantik film seyreden erkeklerin saldırganlıkları azalıyor, hem erkekler hem de kadınlar romantik filmlerin ardından sevgi istiyorlar. Kolera Günleri’nde Aşk’ı yazana da, haklarını alıp sinemaya taşıyacak olana da sonsuz teşekkürler...
Bunu biliyor muydunuz?
Tom Hanks, Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. başkanı Abraham Lincoln ile uzaktan akrabaymış.