Şubat ayı başında gerçekleşecek 57. Uluslararası Berlin Film Festivali’nde gösterilmesi kesinleşen ilk Türk filmi, koyu dindar bir Müslüman’ın ikilemlerini anlatan, Özer Kızıltan imzalı Takva oldu.
Geçen yıl Toronto Film Festivali’nden ödülle dönen Takva, kurallar gereği Berlin’in yarışma bölümünde yer alamıyor. Bu nedenle Panaroma bölümünde gösterilecek.
Cenneti Beklerken, Eve Dönüş ve Küçük Kıyamet ise Berlin’de yarışmak için başvuran Türk filmleri arasında. Herhangi bir filmimizin yarışmaya alınıp alınmayacağı bugün yarın belli olur sanırım. Adaylar birer birer açıklanmaya başlandı çünkü.
Berlinale olarak da adlandırılan festivalde yarışması kesinleşenler; Danimarkalı Bille August’un Goodbye Bafana, Belçikalı Sam Garbarski’nin Irina Palm, Alman Christian Petzold’un Yella ve Koreli Park Chan-wook’un I am a Cyborg but That’s OK adlı filmleri.
Ama kuşkusuz festivalin ve yarışmanın ağır topları Robert De Niro’nun yönettiği, Angelina Jolie ve Matt Damon’ın rol aldığı, CIA’in ilk yıllarını anlatan The Good Shepherd ve Steven Soderbergh’in imzasını taşıyan, Cate Blanchett, George Clooney ve Tobey Maguire’lı savaş draması The Good German olacak.
Altın Ayı için yarışacak bu filmler, şubat ayında Berlin’e Hollywood’dan yıldız yağacağının garantisi.
Bakalım bizim yıldızımız olacak bir Türk filmi de bu güçlü yapımlar arasında kendine yer bulabilecek mi?
Küçük Kıyamet’i izledi, fikrini değiştirdi
Gidenler bilir, Küçük Kıyamet’ten çıkınca insan uzun süre kendine gelemiyor.
Deprem gerçeğiyle yüzleştiren bu psikolojik gerilimin tek faydası izleyenleri etkilemesi ya da iyi bir film, başarılı oyuncular izlemiş olmanın hazzını tattırması değil.
Deprem bekleyip, kılını bile kıpırdatmayan insanların ve yetkililerin yaşadığı bu ülkede böyle bir filmin başka faydaları da oluyor.
İşte bir örnek:
Bildiğiniz gibi pek çok şehri deprem tehdidi altında olan ülkemizde tüm ev sahipleri anlaşıp, onay vermeden binalar yıkılıp, sağlamlaştırılamıyor.
Diyelim ki yeni yönetmeliğe göre yapılmış, sağlam bir binada oturmak istiyorsunuz. Üst kat komşunuz "hayır" derse, bir müteahhitle anlaşılıp, eski binanızı yenilemenize imkan yok.
Yakın bir tanıdığım, binalarının yıkılıp yeniden yapılmasına karşı çıkan bir ev sahibi yüzünden yıllardır deprem korkusuyla yatıp kalkıyordu. Ne yapsalar ikna edemiyorlardı komşularını.
Sorun yaratan o kişi geçen gün Küçük Kıyamet’e gitmiş ve filmden sonra fikrini değiştirdiğini, onayı vereceğini açıklamış.
Şimdi bina yıkılacak, yerine yenisi inşa edilecek ve artık insanlar evlerinde rahat uyuyabilecekler.
Bizimkiler, Küçük Kıyamet’e ve filme emeği geçen herkese duacılar anlayacağınız. Küçük Kıyamet’in doğru etkiyi yaratmasında deprem korkusunu ajite etmeden perdeye taşımış olmasının rolü büyük.
Umarım film aracı olmaya devam eder ve bu sayede yenilenen, sağlamlaştırılan binaların sayısı artar.
Hisar Seçkisi için son günler
Boğaziçi Üniversitesi içindeki doğayla uyumlu binasında sinema ve sinemaseverleri buluşturan Mithat Alam Film Merkezi, Hisar Kısa Film Festivali’nin üçüncüsü için hazırlıklara başladı.
Festival, her sene seçilen en iyi 10 filmi, Hisar Seçkisi DVD’si adı altında toplayarak yurtiçinde ve yurtdışındaki sinema kuruluşlarına ve festivallere ulaştırıyor.
Kısacası bu işlerdeki en kilit unsuru, yani bağlantıyı sağlıyor.
Kısa filmlerinizin 12-16 Mart 2007 tarihleri arasında gerçekleşecek festivalde gösterilecek 10 film arasına girebilmesi için elinizi çabuk tutmanız gerek.
Kutluğ Ataman, Nuri Bilge Ceylan ve Barış Pirhasan’ın belirleyeceği Hisar Seçkisi için son başvuru tarihi 15 Ocak 2007.
Başvuru formu ve ayrıntılı bilgiyi www.hisarfilm.boun.edu.tr adresinde bulabilirsiniz.