Paylaş
Akarken doldur mantığı ve dürtüsüyle çıkar istemediği sahnelere bile. Sarhoşunu, görgüsüzünü eğlendirir, eğlencelerine meze olur.
Kimisi için ise şan, şöhret ve tanınmaktır önemli olan.
O kadın, o adam ondan sonraki gün sahneye çıkana da aynı tezahüratı yapacaktır oysa. Ama bunu düşünmez bile.
Takdir görmek ister, hayatında hiçbir şeyden tatmin olmadığı kadar şöhretinden tatmin olur.
Teoman 25 yıllık arkadaşım ve rahatlıkla söyleyebilirim ki bunlardan hiçbiri.
Hatta tam tersi.
Parayı, olduğu gün de olmadığında da önemsemedi.
Elinde gitarı ve üniversitedeyken kullandığı mavi Vosvos’uyla bir ömür geçirebilirdi aslında.
Umursamadığı insanların alkışından, takdirinden sıkıldı hep.
Plastik olduğunu bilirdi çünkü.
Onun için varsa yoksa yakınları, dostları ve yaşamak istediği hayatıydı.
Okul arkadaşlarıyla görüşmeyi sürdüren, bağını koparmayan kaç ünlü sayabilirsiniz bana?
Ben size söyleyeyim, çoğununki yapmacık bir “merhaba” ya da “nasılsın, iyi misin”den öteye gitmiyor. O da ayda yılda bir tesadüfen görüşürlerse.
Teoman gerçek dosttur ama. Albüm hazırlıklarının tam orta yerinde işi gücü bırakıp dostlarının yardımına koşacak kadar. Geçen yıl çok sevdiğimiz bir okul arkadaşımızı, yol arkadaşımızı, canımızı, Murat’ımızı (Çetintürk) yurtdışında geçirdiği talihsiz bir trafik kazasında kaybettik.
Teoman bu ölümle yıkıldı, albüm çalışmalarını dahi durdurup, kazada yaralanan diğer arkadaşlarımıza sahip çıkmak ve cenazeyi getirmek için ilk uçağa bindi.
Murat’ın cenazesinin kalktığı gün hepimizin hayatında bir şeyler değişmişti aslında.
Art arda, biri aileden, diğeri arkadaş çevresinden gelen ölümler Teoman’ın hayatı yeniden gözden geçirmesine neden oldu.
Çoğumuzun yaşadığı ikilemi yaşadığını tahmin edebiliyorum; hayatta önem verdiklerimizle uğraşırken ıskaladıklarımızın farkına varma durumu.
Ve önem verilenin bir anda önemsizleşmesi.
Teoman artık öğütücü müzik dünyasında, o suni, amaçsız mücadelenin içinde kendini hırpalamayacak.
Yaratıcılığının törpülenmesine, vaktinin çalınmasına izin vermeyecek. Yeteneğini bir süre başka alanlara kaydıracak.
Kitap yazacak, fotoğraf çekecek, sevdikleriyle, dostlarıya daha fazla vakit geçirecek.
Bence müzik de yapacak yine ama ticaretini, mecbur hissettiğini değil, onu mutlu edenini.
İstediği zaman yazacak, çalacak, söyleyecek.
Oyunda kalmak adına olur olmadık yerlerde, tanımadığı kalabalıklara, boş suratlara değil.
Kendi seçtiği sıcak köşelerde, istediği insanlar için.
“Teoman müziği bıraktı” haberini ilk duyduğumda ne çok üzülmüştüm, bir ölüm sessizliği kaplamıştı üzerimi, saatlerce konuşamamıştım.
Teoman’ı arayamadım bile, sadece duygularımı anlatan mesajlar çektim.
Son mektubunu okuduğumda emin oldum ama, her şey güzel olacak onun için.
İnsan olmak için önce maymun olun
Maymunlar Cehennemi: Başlangıç, bu yazın en bomba filmidir, gidin, pişman olmayacaksınız demiştim.
Tavsiyeme uyup gidenler hep teşekkür ediyor.
Gerçekten de aksiyonu, dramatik yapısı, bilgisayar numarası destekli insandan yapılma maymunları (performans yakalama tekniği ile Gollum ve King Kong’un ardından Sezar olan Andy Serkis’e dikkat) ve serinin ilk filmine zekice yapılan bağlantıyla, beklentilerin üzerinde bir film olmuş.
Ama şimdi tüm bu sinemasal detayları bir kenara bırakıp, filmin başka bir özelliğine dikkatinizi çekmek istiyorum.
İnsana ve hükmetme, kullanma, sömürme, canını acıtma, işkence yapma hakkını kendisinde gördüğü diğer canlılara...
Bu filmde doğal ortamlarından, ailelerinden alınıp deneylerde kullanılmak üzere kafeslerde tutulan, işkence gören maymunların yerine koyun kendinizi. Oradan aynı filmdeki maymunlar gibi barınaklarda, kafeslerde tutulan köpeklere geçin.
Belki oradan sirklerde, iki numara yapıp çocuklarınızı eğlendirsinler diye kafeslere hapsedilen koca kaplanlara geçersiniz.
Ya da bir 20-30 kulaç uzunluğundaki havuzlarda döne döne deliren gösteri yunuslarına, balinalara.
Sinema yazarı arkadaşım Ali Ulvi Uyanık, sadibey.com’daki yazısında “Bu film maymun olan seyirci için anlamlı, çarpıcı” demiş.
Maymunlar Cehennemi Başlangıç’ı izlerken sizi maymun olmaya davet ediyorum.
Kendinizi onların yerine koymanızı, dünyaya Sezar’ın gözünden bakmanızı istiyorum.
Bu film işte o zaman çok daha fazla anlam kazanacak ve belki de önce sizde, sonra dünyada bir şeylerin değişmesine ön ayak olacak.
Dünyanın kanunu zalimin zulmü olmaktan çıkacak.
HAÇİKO diyor ki
“Köpeğe verilen bir kemik yardımseverlik değildir. Yardımseverlik, siz de köpek kadar açken onunla paylaşılan kemiktir.” (Jack London)
Paylaş