Paylaş
İstanbul, geçtiğimiz hafta son derece önemli bir uluslararası tenis organizasyonuna ev sahipliği yaptı.
Üç yıl boyunca Türkiye’de düzenlenecek olan WTA Kadınlar Tenis Şampiyonası’nın ilkinden alnımızın akıyla çıktık.
Dünyanın en önemli sekiz kadın tenisçisinin maçlarını izlemek bir ayrıcalıktı.
Sinan Erdem Spor Salonu, tenisseverlerin akınına uğradı.
Kalabalığa rağmen giriş çıkışlarda neredeyse hiç sorun yaşanmadı.
İçeride, deyim yerindeyse, krallara layık bir ikram vardı.
Seyircimiz son derece bilinçliydi. Tenisçilerin hatalarından verilen puanları da alkışlayan birkaç kişi dışında herkes tenisten anlıyor ve tenis maçı nasıl izlenir gayet iyi biliyordu.
Hele bir final maçı vardı ki, resmen nefeslerimizi tutarak izledik.
Saatte 150-200 km hızla giden servislerle geçen maçta 1.750.000 dolar ile evine dönen Petra Kvitova oldu.
Bu müthiş organizasyonda Türk tenis tarihinin ilk kadın federasyon başkanı olan Ayda Uluç’un payı büyük tabii ki.
Tenise kadın eli deyince her şey daha farklı oldu.
Yazıyı, izlediğimiz sekiz kadından Samantha Stosur’un sözleriyle noktalayayım: “Turnuvanın burada ilk kez düzenlendiğini düşünürsek, sanıyorum daha iyi bir seyirci olamazdı. Destekleri harika. Ayrıca insanların buraya gelmesini ve bize destek vermesini sağlayanlar da harika bir iş çıkarmış.”
Sharapova neden çekildi?
Dünyanın en önemli sekiz kadın tenisçisinin katıldığı şampiyonada en fazla ilgi çeken tenisçi tabii ki Maria Sharapova’ydı.
Sadece güzelliği, çizgilere basmama takıntısı ya da dünyanın en çok ve en seksi bağıran kadın tenisçisi olması nedeniyle değil, hem gelmeden önce hem de geldikten sonra yarattığı spekülasyonlarla.
Diğer tenisçilerden daha önce İstanbul’a gelen Sharapova için kortlar planlanandan daha erken bitirildi.
Sharapova sakatlığı nedeniyle katılması gereken bir turnuvayı pas geçip bir hafta önceden Türkiye’ye gelerek bu kortta antrenman bile yaptı.
Turnuvanın ortasında şampiyonadan çekilmesinin nedeni de aynı sakatlık oldu zaten.
Biraz form düşüklüğü biraz da sakatlık derken Sharapova’yı kortlarda değil de alışveriş merkezlerimizde görür olduk.
Sokak köpeklerimizle ilgili şikayetlerine gelince...
Sharapova’nın söylediği varsayılan bu sözler umarım bazı belediyeler için ölüm emri bahanesi olmaz.
Biz kısırlaştırma ve sahiplendirmeyle sokak hayvanları sorunumuzu çözene kadar onlarla yaşamak zorundayız ve yaşayacağız.
Türkler’in yaşam hakkına saygısı budur ve böyle olmaya devam edecektir.
Beğenmeyen, hor gören, tiksinen Sharapova da olsa gelmez, olur biter.
F16’ya binen şanslı kim?
Adını Konya’da her yıl yapılan uluslararası bir tatbikattan alan ve Türk Hava Kuvvetleri’nin 100. yılı için çekilen “Anadolu Kartalları”, 29 Ekim haftasında özellikle çocuk ve gençlerin ilgiyle takip ettiği bir film oldu.
Bu anlamda ülkemize yeni pilot aday adayları eklediğini söylemek mümkün.
Filmde gerçek pilotlar da rol aldı mı diye merak edenler var.
Evet, Solo Türk pilotumuz Murat Keleş başta olmak üzere pek çok pilot da perdede üniformalarıyla karşımıza çıkıyor.
Oyuncular arasında F16’ya binme şansını yakalayan tek kişi ise Engin Altan Düzyatan.
Bir F16 uçuşu için ne paralar teklif eden zenginler biliyorum.
Ama yetmiyor işte. F16 için ya pilot ya da bazen çocukluk hayalini gerçekleştiren (Engin Altan Düzyatan’ın çocukluk hayali pilot olmakmış) şanslı bir oyuncu olmak gerekiyor.
Van kedileri yaşıyor
Van’daki depremin yaraları sarılmaya çalışılırken, Van Kedisi Evi ile ilgili de üzücü haberler geldi.
Söylenenlere göre deprem sonrasında hasar büyüktü ve kediler açlık, susuzluk nedeniyle perişan haldeydi.
Nasıl yardım edebiliriz demek için kedi evinin müdürü Prof. Fethi Gülyüz’ü aradım hemen.
Gülyüz, söylentilerin asılsız olduğunu, kedi evinde deprem sonrasında hiçbir hasar olmadığını ve çalışan personelin kedilerin bakımını eksiksiz yerine getirdiğini söyledi.
Bayram sonrasına kadar yeterli yiyecekleri de varmış. HAÇİKO olarak her zaman yanlarında olacağımızı söyledim.
Van’da yaralar biraz daha sarıldıktan sonra Van Kedi Evi’yle ortak çalışmalarımız da olacak.
Paylaş