Bugünlerde hep Roland Emmerich’in “2012” filmi geliyor aklıma.
Maya medeniyetinin bir öngörüsünden yola çıkarak, dünyanın sonunun 2012’de geleceğini söyleyen o film. Önce terör, sonra deprem. Bu kadar üst üste gelince ve 2012’ye de bu kadar yaklaşmışken, sona yaklaşıyoruz gibi hissettiriyor. Terörü protesto ediyoruz, depreme üzülüyor, elimizden gelen yardımı göndermeye çalışıyoruz. Ama biz kendi sonumuzu kendimiz hazırlıyoruz galiba. Doğru önlemleri alamıyoruz çünkü. Çaba harcamıyoruz. Kafa yormuyoruz. Van’daki depremde de dayanıklı olan binalar şöyle bir sallanmış, olsa olsa birkaç çanak çömlek kırılmıştı. Bugünlerde bize birlik olmak, yapay ve doğal felaketlerimizle tek yürek olarak mücadele etmek düşüyor tabii. Bu zor günler sona erdiğinde rehavete kapılmayalım ama. Önlem alalım, alınana kadar susmayalım. Kendi “2012”mizi kendimiz yaratmayalım.
Salgın var
Bu hafta hangi filme gidelim diyenlere, “Salgın”ı (Contagion) görün diyorum. Yönetmen Steven Soderbergh, oyuncular Matt Damon, Kate Winslet, Gwyneth Paltrow, Marion Cotillard ve Jude Law... Ama ille de görün dememin nedeni bu ünlü isimlerin bir arada olması değil. “Salgın”, bugüne dek izlediğim, gerçeğe en yakın felaket filmi olarak öne çıkıyor. Basit temas yoluyla tüm dünyaya hızla yayılan bir virüs. Panik halindeki kalabalıklar. Olaydan rant sağlamaya çalışanlar. Bir aşı geliştirmek için gecesini gündüzüne katan bilim insanları. Steven Soderbergh, gerçeklikten ödün vermemek, duygu sömürüsüne yol açmamak adına, her biri bir filmi tek başına sırtlayabilecek olan ünlü oyuncuları hiç acımadan, biraz daha izletmeden mezara göndermekten kaçınmıyor. İmmünoloji, virüsler ve bulaşma yollarıyla ilgili detaylı bilgiler de veren film gayet uygun zamanda vizyonda. Bulaşıcı hastalıklardan korunmanın en etkili yolları olarak insanlar arası temasın, tokalaşmanın, öpüşmenin azalması ve temizliğe önem verilmesini gösteriyor. Twitter, facebook, bloglar ve internet gazeteciliğindeki yozlaşmayı, şarlatanlığı eleştiren “Salgın”, insanlığın sonunun çevreye yaptıklarıyla geleceğini ima etmekten de kaçınmıyor. Hastalık, salgın ve felaket hikayelerine özel bir alerjiniz yoksa bu filmi izlemenizi tavsiye ederim.
Power FM ve Planet Çocuk
Düzgün bildiğimiz markalar düzgün kalabilmek için isimlerinin kimle, neyle anıldığına çok dikkat etmeli. Batılı yüzüyle tanıdığımız, kalitenin bir diğer adı dediğimiz Power FM. Türkiye’nin ideal çocuk kanalı olarak bilinen Planet Çocuk. Yeni açılan dev alışveriş merkezlerinden Torium AVM. Fok, köpekbalığı, penguen ve kaplanların gösteri yaptığı Atlantis Sirki, Torium AVM’de gösteriler yapıyor. Sponsorlar ise Power FM ve Planet Çocuk! Soruyorum, hangi akla hizmet isminizi bir işkence merkeziyle yan yana getirdiniz? Vahşi hayvan gösterileri yapan sirklere karşı tüm dünyada yapılan protestolardan, kampanyalardan hiç mi haberiniz yok? Bir sirki izlerken göremeyeceğiniz tek şey, doğalarından kopartılmış ve ömür boyu hapsedilmiş zavallı hayvanların yıllardır çektiği acı ve ızdıraplar. Çocuklarınız bu gerçekleri bilmeden işkence ve korkuyla eğitilmiş hayvanları izliyor, eğleniyor ve alkışlayarak başka canlıların ızdırabından zevk almayı öğreniyor. Sirklerin perde arkasında gösteri dışındaki tüm zamanlarını küçücük kafeslerde geçiren, öleceği güne kadar esaretin bedelini ödeyen zavallı hayvanlar var. Çevre ve Orman Bakanlığı ve valilikler yasayı ihlal ederek hayvan gösterisi yapan sirklere yasak getirsin. Aileler bilet alarak, firmalar da sponsor olarak bu işkenceye ortak olmasın. Unutmayalım... İnsanoğlu, hükmedebildiklerine reva gördüğü işkencelere devam ettiği sürece mutluluk ve huzur bulamayacak.