Skyfall’u izledim!

Ayıptır söylemesi, nefesler tutulmuş halde beklenen son James Bond filmi “Skyfall”u izledim bile!

Haberin Devamı

Filmin Türkiye galası önümüzdeki salı akşamı yapılacak.
Vizyon tarihi ise 2 Kasım.
Ön gösterimi düzenleyen Warner Bros. yetkilileri gala gününe dek “Skyfall” konusunda ağzımızı sıkı tutmamızı rica ettiler.
Çok detay yazamamam bu yüzden.
Mesela kötü adam Javier Bardem’in şeytanlarını, şahaneliklerini anlatamıyorum. Daniel Craig ile ilgili olarak vücudu hâlâ çok fit ve seksi demekten öteye gidemiyorum.
Ama şu kadarını da söylemeden geçemeyeceğim: Filmin açılışındaki İstanbul sahneleri muh-te-şem!
Hele Kapalıçarşı üzerinde motosikletle bir kovalama sahnesi var ki nefes kesiyor.
Koca filmin en iyi sahnelerinin burada çekilmiş olmasına ülkece sevinebiliriz.
Merak edilen Adele şarkısı “Skyfall”a gelince... Bond filmlerinin şarkıları en az filmdeki kıyafetler, arabalar, silahlar kadar önemlidir ve üzerinde konuşulur.
Adele’in “Skyfall”unu vasat buldum.
Madonna’nın James Bond şarkısı “Die Another Day”i ve Duran Duran’ın “A Wiev to a Kill”ini hâlâ tek geçiyorum.

Haberin Devamı

Terbiyesiz troller

Ünlü İngiliz şarkıcı Adele bu aralar sadece James Bond filminin tema müziği “Skyfall” ile gündemde değil.
Bir de bebek sahibi oldu kendisi.
Ve doğurduğuna bin pişman oldu!
Adele bugünlerde Twitter’da akıl almaz saldırılara uğruyor. Twitter’daki birilerine saldırarak takipçi ve ilgi toplayanlardan, trollerden geliyor bu saldırı.
Tehditler ve hakaretler içeren yazılardan birini paylaşayım sizinle, durumun vahametini anlamanız için: “Adele’in çocuğu olmuş. Bebek şişman ve engelli mi? Herhalde çoktan çocuğu öldürmüştür. (Yüksek sesle gülüyorum.)”
Biz sana gülemiyoruz ama, tiksiniyoruz daha çok.

Monica Bellucci de kurtaramamış

Monica Bellucci’ye Türkiye’den Yılmaz Erdoğan, Caner Cindoruk, Beren Saat ve Belçim Bilgin’in eşlik ettiği Bahman Ghobadi filmi “Gergedan Mevsimi” ne yazık ki beklentilerimin altında çıktı.
Her sahneden fışkıran metaforlar, abartılı kamera oyunları, hatta sualtı çekimleri, bireysel anlamda sorunsuz olsa da genel bakışta birbirinden bihaber oyunculuklar, zayıf, simgelere dayalı senaryo...
İran devrimi alt metin olsa da genel açıda yok sayılmış.
Kısacası sonuç; hayal kırıklığı.
Oysa Monica Bellucci ne de çok sevmişti İstanbul’da bulunmayı, bizimkilerle aynı karelerde olmayı.
Gerçi hakkını yemeyelim, Bellucci iyi oynamış, keza aynı sahnelerde rol aldıkları da. Yılmaz Erdoğan, yaşlandırma, gençleştirme saç ve makyajındaki sorunları saymazsak gayet iyi götürmüş rolünü. Anlamam ama Farsça’yı da rahat ve sorunsuz konuştuğu hâl ve tavırlarından hissediliyor.
Ama bu sağlam halkalar birbirinin içine geçememiş. Hayat kadınlarını canlandıran Belçim Bilgin ve Beren Saat ise zaten iyi de yazılmamış olan rollerine girememişler.
Film, gerçek bir olaydan yola çıkıyor ve 30 yıl hapis yattıktan sonra eşi ve çocuklarını bulmak için İstanbul’a gelen şair Sahel’in hikâyesini anlatıyor.
Konu gerçekte yürek burkan cinsten.
Ama sade ve samimi bir film çekmek yerine süslemeyi tercih eden usta yönetmen Bahman Ghobadi filmin duygusunu geçirememiş.
Nerede “Sarhoş Atlar Zamanı”, “Kaplumbağalar da Uçar”, nerede “Gergedan Mevsimi”...
İçinde İstanbul ve bizim oyuncuların da yer aldığı bir filmi daha rafa kaldırmış bulunuyoruz.

Haberin Devamı

Cebe giren hazine

Bizim gazete daha dikey bir tasarıma geçti, daha rahat taşınır ve okunur hale geldi. Aynı kolaylık niye bir sinema kitabında olmasın ki?
Olmuş zaten.
Atilla Dorsay’ın ilk kez 1996’da yayınlanan kitabı “100 Yılın 100 Filmi” Remzi Kitabevi tarafından bu kez cep kitabı formatında yayımlandı.
Kitap bildiğiniz üzere sinemanın 100’üncü yılı dolayısıyla Dorsay’ın gözünden en iyi 100 filmi anlatıyor.
Gözden geçirmelerle cebe girmesi, çantada bile taşınır olması bir yana, başka bir özelliği daha var bu basımın.
“100 Yılın 100 Filmi”, yedinci basımını yaptı, böylece ülkemizde en çok basılan sinema kitabı konumuna gelmiş oldu.

Yazarın Tüm Yazıları