Şebnem Arda kötü anne mi?

Şebnem Arda’yı tanımam etmem. Onu bir kez gördüm, onda da Passaparola yarışmasında, karşı ekiplerdeydik. Uzaktan merhabalaştık o kadar.

Haberin Devamı

Ama şu anda kendisinin nasıl zor bir durumda olduğunu anlayabiliyorum.
TV8 spikeri Kaan Yakuphan, Ayşe Arman’a verdiği röportajda çocuklara kendisinin baktığını söylemiş ve boşandığı eşi Şebnem Arda’nın onları başından attığını ima etmişti.
Şebnem Arda bu röportajdan sonra resmen “kötü anne” ilan edildi.
“Kötü anne”, muhatabı için ne kadar da zor, aşağılayıcı ve temelinde ne kadar yalan dolan bir tanımlama.
Bir düşünsenize hangi anne çocuğunu yanında istemez?
Hangi anne alışverişinden yemeğine, kahkahasından hüznüne hayatı çocuğuyla paylaşmaktan kaçınır?
Hangi anne o yumuşacık yanağa öpücük kondurmadan uykuya yollamaya razı olur?
Ama bazen zorunluluklar, ki bence bunların çoğu da çocukların geleceğini düşünerek yapılıyor, çocuğun baba sevgisinden ve ilgisinden mahrum kalması kaygısı, boşanmış anneleri bir süreliğine de olsa çocuklarından ayırabiliyor.
Hukuki yaptırımlara direnemeyen ya da çocuğunun babasının yanında daha iyi şartlarda büyüyeceğine inanan anne, bazı geceler bağrına taş basıyor, etraftaki dedikodulara kulağını tıkıyor ve o zor günleri ayrı geçirmeye razı oluyor.
Ama işte bu o annenin kötü olduğu anlamına gelmez.
Dedim ya Şebnem’i çok iyi tanımıyorum. Ama çocuklarını seven her anne gibi onun da özleyen bir anne olduğuna adım gibi eminim.
“Kötü anne” damgası vurmak kolay, zor olan empati kurabilmek.
Emin olun çocuğundan ayrı yaşayan boşanmış annenin hayatı, birlikte yaşayan boşanmış anneden çok daha zordur, engebelidir, pişmanlıklar, acılar ve özlemlerle doludur.
Şebnem Arda’ya köstek değil, destek olmak lazım.
Ve bence bunu ilk ve sürekli yapması gereken kişi de eski eşi Kaan Yakuphan’dan başkası olmamalı.

Haberin Devamı


Boğaziçi’nden sahneye, sinemaya, tiyatroya

Geçen gün Prof. Dr. Cevza Sevgen’le yolu Boğaziçi’nden geçen sinemacıları, tiyatrocuları, sanatçıları, eleştirmenleri konuştuk.
Türk sinemasının önemli yönetmenlerinin çoğu Boğaziçili... Ezel Akay, Nuri Bilge Ceylan, Reha Erdem,
Pelin Esmer, Derviş Zaim okulun farklı bölümlerinden mezun.
Bizim bölümden, yani İngiliz Dili ve Edebiyatı’ndan mezun olanlar ise (bunlar bir çırpıda aklımıza gelenler, unuttuklarımız olduysa affola) şöyle: Barış Pirhasan (yönetmen), Semih Fırıncıoğlu (besteci, New York Times’da eleştirileri yayımlanıyor), Ali Taygun (tiyatro sanatçısı), Levent Kurumlu (BBC, History Channel için çektiği belgeselleri var, aynı zamanda oyuncu), Mehmet Açar (sinema yazarı, SİYAD üyesi), Mahperi Mertoğlu (tiyatrocu ve sinema oyuncusu), Emre Koyuncuoğlu (İzmit Şehir Tiyatrosu’nda yönetmen, iki oyunu da IKSV festivalindeydi), Saadet Işıl Aksoy (oyuncu), Koza Tamdoğan (tiyatro yönetmeni), Murat Ertel (sahnede müzik ve görselliği en sıra dışı ve özel şekilde birleştiren Baba Zula’nın kurucusu ve solisti, doğaçlama ustası), Serap Erincin (NYU Tisch School’da Richard Scheckner’le -performance studies’i icat eden ünlü yönetmen- doktorasını bitirmek üzere, IKSV 2008 Tiyatro Festivali’ne yazıp yönettiği ve oynadığı oyunla katıldı).

Haberin Devamı


Amasya’nın elması değil efsanesi


Amasya elmasını bilin, ama Amasya’yı lütfen sadece elmasıyla bilmeyin.
Amasya’daydım geçen gün.
Atatürk’ün burada Türkiye’nin doğum belgesini imzaladığı günün üzerinden 91 yıl geçmiş.
91 yıl sonra hassas günler yaşıyor olsak da Atatürk Kültür ve Sanat Etkinlikleri Festivali’yle atamıza, ilkelerine ve Türkiye’nin bütünlüğüne, doğum yerinde sahip çıkılması güzeldi.
Amasya müze şehir gibi.
Sadece elması ile tanınıyor olması onların tanıtım yetersizliği kadar bizim de ayıbımız herhalde.
Amasya, eski evleri, tarihi camileri (ilk cami burada yapılmış), medreseleri, mumyaların olduğu müzesi (mumya görmek için taa Mısır’a gitmeye gerek yok yani), hanları, Ali Kaya’dan müthiş görünen Kral Mezarları, Hititler’den kalma kalesi ve şehre güzellik ve serinlik katan Yeşilırmak’ı ile yerli yabancı turistleri mest edecek bir şehirmiş meğerse.
Sadece elması değil, kirazı, baklası, yağlısı, haşhaşlı çöreği, keşkeki de meşhurmuş üstelik.
E bir de Amasya’yı çevreleyen Ferhat’ın deldiği dağlar var tabii ve bu topraklarla ilintili o meşhur Ferhat ile Şirin efsanesi.
Hepsi Amasya’daymış da haberim(iz) yokmuş!

Yazarın Tüm Yazıları