Paylaş
* “Yaz’ın Öyküsü”, Kanal D ekranları için gün sayıyor. Tansel, fragmanlarda gördüğüm bir sahnede Vildan Atasever’den okkalı bir tokat yiyordun...
Tansel Öngel: Evet. Dokuz tekrarla çektik o sahneyi.
* Eli ağır mı Vildan’ın?
- Hem de nasıl. Daha önce hiç bu kadar sert tokat yememiştim bir kadından. Çene kaydı yani, o kadar!
* Yani “Yemişliğim var ama bu kadar değildi” diyorsun? Neden yemiştin o tokatları?
- Tokat yemek için ne yapılırsa yaptım, ondan yedim işte.
* Aldatmışsındır kesin! Neyse, dönelim diziye. Neden “Yaz’ın Öyküsü”ndesin?
- “Son Mektup”tan sonra biraz durdum ve dizi yapmak için uygun projeyi bekledim. Duygusal bağ kurmadan bir iş yapamıyorum ben.
* Mert karakteriyle nasıl bir bağ kurdun?
- En son bir balıkçıyı oynamıştım. Şehirli bir rol olması beni cezbetti. Yurtdışında eğitim almış, doktor, müzisyen, motosiklete biniyor, havalı. Hangi oyuncu kabul etmez ki? Öykü de çok önemliydi ve cezbetti beni.
* Öykünün projedeki yeri nerede duruyor sence?
- Birilerinin evine konuk olup o öyküye inanmadan oynamak riya oluyor. Hayattan riyayı ne kadar çok atarsak, o kadar biz oluyoruz. Öbür türlü bir maskeyle dolaşır halde oluyoruz, ki buna hiç gerek yok. Ben sorumluluğunu taşıyabildiğim bir öykünün içinde, bağımsız bir karakter oynamayı tercih ederim.
* Bağımsız karakterden kastın nedir?
- Kendi mesleği, kendi erk alanı olacak, kendi seçimlerini özgürce yapabilecek. Hayatta da insanı seçimleri belirler ya zaten. Kahraman dediğimiz şey Cüneyt Arkın’ın Malkoçoğlu karakteri değil, ortalamanın üzerinde olan, kendi yaşam alanı olanlar.
HAMDIM, ŞİMDİ PİŞTİM
* Senin hayatın dizi olsa, kendini oynamak ister miydin?
- Yok. Çünkü ben çok değişkenim, her dört-beş yılda bir kabuk değiştiririm. Ya aşk hayatım, ya iş alanım değişir, yaptığım spor değişir. İçsel süreçlerimde değişiklikler vardır. Değişmezsem, hareket etmezsem ölürüm çünkü. Hamdım, şimdi piştim aşamasındayım.
* Aslen nerelisin?
- Gaziantep doğumluyum ama anı biriktirecek kadar çok yaşamadım orada. Babaannem Selanik, anneannem Mısır üstünden Şam, dedem Lübnan’dan gelmiş. Annem babam öğretmendi. Ankara’ya taşındık Gaziantep’ten sonra.
* Öğretmen çocuğu olmak ayrı bir sorumluluk gerektiriyor. Sende de öyle bir baskı var mıydı?
- İster istemez. Büyüdüğüm yerde çeteler vardı mesela, ben üç çeteye birden göz kırpmak zorundaydım. Öğretmen çocuğu olarak bir çetenin başında olamazsın çünkü. Anne ve babanın öğrettiği pozitif değerler var.
* Bu otokontrol mekanizması sende hâlâ işliyor mu?
- Bir süre sonra bende bu ters tepti. Onu aştığım anda, ki konservatuvar yıllarına denk gelir, o pozitif değerlerden uzaklaştığım anlar oldu.
* Hâlâ devam ediyor mu bu durum? Yoksa biraz daha farklı mısın şu anda?
- Karadeniz’deki 14’üncü yılımı bir diziyle Hopa’da bitirdim. Döndüğümde çok farklı bir insandım. İçsel süreçte farklı bir aydınlanma yaşadım son 1,5 yılda. Egomla, kibrimle, kötülüklerimle yüzleştim. Dağlara gittim, kamp yaptım, yalnız kaldım. Sete dağdan geldiğim, sahne arasında duş aldığım çok oldu.
* Hopa’daki o süreçten sonra İstanbul nasıl geldi sana?
- Başka bir kabulleniş ve sevgi var bu şehre karşı. Sorun şehirde değil, bendeymiş.
PATAVATSIZLIK SEVİYESİNDE DÜRÜSTÜM
* Oyunculuk aşkı kaç yaşında ve nasıl girdi damarına?
- Küçükken çok yalan söylerdim ben.
* Oyunculuk, yalan söylemek mi?
- Evet, yalan söylemek ve birinin söylediği yalana inanmak. Ben küçükken doktordum, pilottum, çöpçüydüm, aşçıydım. İlk kız arkadaşlarımı çok kandırmışlığım vardır.
* Hâlâ kandırıyor musun?
- Yok, oyunculuk mesleğini aldıktan sonra yalanlar işime kaldı. Şu anda patavatsızlık düzeyinde dürüstüm.
* “Oyunculuk, olmak için çabalanan bir şey” demişsin, biraz açar mısın? “Oldum” demeyecek misin asla?
- Oyuncu, olunmaya çalışılan şeydir, yolculuğun kendisidir. Olmuş meyve düşer zaten.
SİSTEMİN DAYATTIĞI KADIN BİÇİMİNDEN NEFRET EDİYORUM
* “Aşkta ilgilendiğim şey ruhtur” demişsin. Ruh önemli tabii ama başka neler var bir kadında seni etkileyen?
- Sistemin dayattığı kadın biçiminden nefret ediyorum. İşte kaşı gözü şöyle, ince belli, göğüs ölçüleri böyle denildiğinde sinir oluyorum. Bunların hepsi safsata. Kadını kadın yapan, erkeği erkek yapan içindeki ruhtur. Partnerimde ilk baktığım şey asla kum saati gibi ölçüler değil.
* 2005’te şiir yazmayı bırakmışsın, ne oldu o tarihte?
- Şiir yazmak için içini kanatmak lazım, oysa oyuncu dışa dönüktür. İkisi bir arada olamıyor bende. Şiir yazınca dünya duruyor. Hem yazıp hem oynamam imkansız.
* Şiir yazacak sebepleri sayar mısın bana?
- Her şey. Ama o algı biçimidir. Şiir demek, çalışmak demek. Ben çalışmadan hiçbir şeyi yapamadım.
* “Benim gibi bir adamın bir ilişki kurması, beni bir kadının kabullenmesi zor” demişsin. Neden yahu?
- Doğaçlama yaşıyorum. Şu anda bir kız arkadaşım var, bana en fazla tahammül edebilen kadın o. Özgür yaşamayı seviyorum. Bir yere gitmek istersem, yanımdaki kadın gelmek istemese de çeker giderim. Onun da aynı şeyi yapmaya hakkı vardır ama.
* Birliktelik, bir olmak bu mu?
- Bunu birlikte hissedersin zaten, bir olmaktır bu benim için.
MÜZİK DİNLER GİBİ YAPIP İNSANLARI DİNLİYORUM
* Egolu musun sence?
- Savaşıyorum egoyla. Kız arkadaşımla pazara gidiyoruz, vapura biniyorum, kulaklıkla müzik dinliyor gibi yapıp insanları dinliyorum. Bence oyunculuk bu demek, pazara mutlaka gideceksin.
* Ünlü bir oyuncu olmak hakkında neler söylersin?
- Ünlüysen her mesleği yapabiliyorsun bu ülkede. Ama benim mesleğim oyunculuk. Oyunculukla ünlenebildim ben.
* Mert maceracı, tutkulu bir adam. Ya sen? Kendini nasıl tanımlarsın?
- Benziyoruz o yönden.
* Senin de motosiklet tutkun var mıydı?
- Her anne gibi benimki de “Motosiklete binme, hakkımı helal etmem” demiştir bana. O yüzden bu diziden önce kullandığım bir araç değildi. Ama iyi ki de kullanmamışım, dizi için ders alıp trafiğe çıktığımda anladım, bana göre bir alet değilmiş.
* Neden?
- Çünkü motosikletle giderken sağımdaki solumdaki araçların sürücüleri, her 10 araçtan 8’i, ya mesaj çekiyor ya da telefonla konuşuyor. Sen istersen dünyanın en kral motosiklet kullanıcısı ol, hiçbir anlamı yok. Trafik, canavarlarla dolu.
* Bir daha evlenir misin?
- Doğru insanla olabilir. Evliliğe karşı değilim ama evlilik bir kariyer planı, sistem dayatması olarak algılandığı zaman rahatsız ediyor beni.
İşler güzellikle yürümüyor
* Yaz, yetiştirme yurdunda büyümüş. Senin çocukluğun nasıl geçti?
Ece Çeşmioğlu: Ben Yaz kadar şanssız başlamadım hayata. İki kardeşiz biz, ben ilk çocuğum. Üstüme titreyerek büyüttüler beni. İlgi hep üzerimdeydi. Annemle sürekli oyunlar oynar, lunaparklara giderdik. Arkadaş gibiydik. Babamla da bisiklet ve paten turlarına çıkardık. Yani mutlu bir çocukluk yaşadım diyebilirim.
* Hiç yetiştirme yurduna gittin mi?
- Hayır. Ama gitmek istiyorum.
* Bugün yeni bir ailen olduğunu öğrensen ne yapardın?
- Bu, dünyanın en zor sorularından biri olabilir. Yaz’la hemen hemen aynı tepkileri verirdim diye düşünüyorum. Çünkü en önemli yıllarını yalnız başına, büyük zorluklar atlatarak geçirmiş... Bu saatten sonra da bir aileye ihtiyacı olmadığını düşünüyor. “Evlat” olma, “korunma-kollanma” duygularını hiç tatmadığı ve bilmediği için, bu tekliflerini kolayca reddedebiliyor. Onun ailesi; kardeşim dediği, birlikte büyüdüğü arkadaşları olmuş. Onca yıl sonra iki yabancıyı “aile” olarak görmekte ben de zorlanırdım. Ama sonuçta bir soru işareti oluyor insanın kafasında yine de. O ilk şoku atlattıktan sonra en azından bir görüşmek isteyebilirdim diye düşünüyorum.
KIRMAKTAN KORKARIM
* Özgürlük ne anlam ifade ediyor senin için?
- İnsanın gerçekten içinden geldiği, ihtiyacı olduğu anda, zincirlerinden kopup gidebilmesi büyük bir özgürlük bence.
* Yaz damarına basıldığında aklına geleni söyleyen, lafını esirgemeyen bir kız. Sen de öyle misindir?
- Ben Yaz gibi fütursuzca söyleyemem. İnsanları kırmaktan, incitmekten korkarım. Genelde toleranslı yaklaşırım. Son söylenecek cümleyi ilk söylemem. İyi niyetli ve sabırlıyımdır. Ama bir yere kadar tabii. Eğer karşımdaki sınırı aşıyorsa, genelde gerekli mesafeyi koyar, ona göre davranırım.
* Oyunculuk kariyerinin dönüm noktası olarak neyi görüyorsun?
- Ben “İki Aile” bittikten sonra, en büyük hayalim olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’nü kazandım. Okul benim için büyük bir dönüm noktasıydı. Kariyerime bir süre için ara verdim, çünkü tiyatro da hayatımda çok önemli bir yerde duruyor. Bu yıl mezun oldum ve “Yaz’ın Öyküsü” gibi bir diziyle ekrana döndüğüm için çok mutluyum.
HER YAŞIN AYRI GÜZELLİĞİ VAR
* “Güzelliğe hiç önem vermem, varsa yoksa oyunculuğum” demişsin. Güzellik senin için ne ifade ediyor? İlerleyen yaşlarda da aynısını söyleyeceğini düşünüyor musun?
- Görsel bir iş yaptığımız için güzellik tabii ki önemli. Ama sadece güzellikle yürümüyor işler. Adı üstünde “oyunculuk” bu. O yüzden benim için performans ön planda. Seyirciler bir hikâyeyi beğenip izliyorsa, başrol oyuncusu güzel ya da yakışıklı diye değil, oyuncu o rolü başarılı bir biçimde aktarabiliyor diyedir.
* Kadın oyuncuların genç kalma çabalarına ve estetiğe nasıl bakıyorsun?
- Özellikle kadınlar genç ve güzel görünmek için yaptırıyorlar. Çevremde de görüyorum. Bence her yaşın ayrı güzelliği var. Ben şu ana kadar saçlarımı bile boyatmadığım için bana uzak geliyor. Doğallıktan yanayım.
* Senin için “Türkiye’nin en güzel ağlayan oyuncusu” demişler, o sahnelerde nasıl bir ruh halinde oluyorsun? Gözyaşları için motivasyonun nedir? Ya da formülün?
- Teşekkür ederim. Ben genellikle o sahnedeki karakterin o anki durumunu, ruh halini düşünüyorum. Karakterin durumunu anlayıp içselleştirince gözyaşı da kendiliğinden geliyor zaten. O zaman ağlamak da gülmek kadar doğal oluyor. Yapı olarak da duygusal bir insan olmam bana yardımcı oluyor galiba.
* Ve son olarak hayaller... Gelecekle ilgili neler düşlüyorsun?
- Okuduğum bölümle; tiyatroyla ilgili hayallerim var. Sürekli sahne üstünde olmak, bir mesajı, bir derdi olan oyunlarda oynamak istiyorum. Bir tiyatro mekânı açmak ve orada seçtiğim oyunları kendi grubumla oynamak gibi bir hayalim var uzun vadede. Aynı şekilde kamera önü oyunculuğumu başarılı bir şekilde devam ettirmek istiyorum. Ve yurtdışında gezebildiğim kadar ülke gezip, insan tanımak istiyorum.
VİLDAN İYİ OYUNCUDUR GERÇEKTİR
* Dizide oynadığın karakter 18 yaşında bir kızı olduğunu öğreniyor. Bugün bir çocuğun olduğunu öğrensen ne yaparsın?
Tansel Öngel: Allah korusun. İnsan çocuğu olsun ister tabii. Hele ben bir kızım olsun çok isterim. Ama 18 yıl hayatında etkin olmadığım, benden ayrı büyüyen bir çocukla karşılaşsam çok korkarım.
* Vildan (Atasever) ile aynı dizide olmak nasıl?
- Vildan’ı “Kader” filminden beri izlerim, beğenirim, gerçektir, iyi bir oyuncudur. Onunla aynı dizide olmak gerçekten güzel.
EMMA STONE’A BENZEMİYORUM
* Emma Stone’a benzetilmene ne diyorsun?
Ece Çeşmioğlu: Bence benzemiyorum. Ama sempatik bir oyuncu kendisi. Özellikle “The Help” ve “Birdman”deki performanslarını sevmiştim.
Paylaş