Paylaş
Cep telefonlarından kopamayan, film biter bitmez ayaklanıp, bir sonraki programlarına koşan o çok önemli hanımlar ve beylere laf edilmez ama...
Ben dayanamayacağım, hiç kusuruma bakmasınlar.
Mahsun Kırmızıgül’ün Güneşi Gördüm filminin galasındaki dizi dizi görgüsüzlüklere, sinema salonlarının vazgeçilmezleri olan cep telefonlarıyla başlayalım.
Biz salonda en üstteki locadaydık ve önümüzde resmen bir ateş böceği tarlası vardı.
Neler gördük neler; cep telefonundan mesaj okuyanlar, yazanlar, kısık sesle telefonla konuşanlar ve hatta mail okuyanlar...
Bedava film izleyince böyle oluyor herhalde! (Gerçi paralı seyirci de farklı olmuyor, örneklerini görmüşlüğümüz var.)
Tamam cep telefonu denen cihaz artık vücudumuzun parçası oldu, ama bari film izlerken onu unutsalar, çok mu zor olur?
Ya da çok acil bir mesaj çekmek gerekiyorsa bunu çantanın içinde ya da telefonu ceketle örterek yapsalar?
Galalara gelen o çok önemli şahsiyetlerin bir başka görgüsüzlüğü ise film bitip, jenerik akmaya başlar başlamaz ayağa kalkıp, kapıya yönelmeleri.
İnsan merak eder, filmde kim kimi oynamış, müzikleri kim yapmış, kimlere teşekkür edilmiş vs. diye...
Mesela ben travesti Kado rolünde kimin olduğunu önümde dikilenler nedeniyle göremedim ve sinir oldum.
Sora sora Bağdat bulunur, sonradan öğrendim tabii Kado’nun kim olduğunu.
Kado’yu Cemal Toktaş oynuyor.
Cemal’in adını bir yere not edin. Sadece güzel eleştirilerde değil, filmin isminin nereden geldiğini anlatan o en etkili sahnede de onu göreceksiniz.
Cep telefonları ve aceleci tavırlarıyla dünyayı kurtarmaya kararlı görünen o çok önemli gala şahsiyetlerine gelince...
Siz özel salon kapatın, evinizde votka, rakı ve şarap eşliğinde DVD izleyin ya da başka bir şey yapın.
Ama halkın sanatını halka bırakın, sinemaya gelerek şu sıradan kullarınızın film izleme keyfini kaçırmayın lütfen.
Güneşi Gördüm’de cinsiyet ayrımcılığı
Bugünden itibaren 365 kopyayla vizyona giren Güneşi Gördüm’ü gördük.
Filmle ilgili yazımı Hürriyet Keyif’te okursunuz ama senaryodaki erkek çocuk meselesiyle ilgili edeceğim birkaç cümle için hafta sonunu bekleyemeyeceğim.
Erkek çocuk takıntısı, filmin hem afişinde hem fragmanında hem de içinde yer alıyor. Ve bu, en azından filmin başlarında, olağan ya da olması gereken bir şey gibi gösterilip, pek çok aileye kötü örnek oluyor, hatta konu kadının aşağılanmasına kadar gidiyor.
Mahsun Kırmızıgül’e bu meseleyi sormadan edemedim tabii. “Ramo önce erkek çocuk diye tutturuyor ama sonra kız çocuklarının da kıymetini anlıyor” dedi.
Mahsun’u benim gibi düşünenlerin eleştiri oklarından kurtaran, Ramo’nun kızlarının ardından koştuğu ve gözyaşı döktüğü sahne olsa gerek.
Onlara “boranlarım” diyerek sarıldığı, sevdiği, okşadığı sahnelerde de gönlümüzü almadı değil.
Ama ben yine de erkek çocuğu olsun diye tavşan gibi üreyen, sonunda çareyi adak adamakta bulan ve kendi bencilliği, cahilliği yüzünden bir hayvanın canına kıyan bir insana tepki göstermeden edemiyorum.
Mahsun’a “Erkek çocuğu olmuyor diye altı çocuk yapmak ne kadar abesle iştigalse, evlat ayırmak da o kadar günah” dediğimde o da konuyu şöyle toparladı ve Ramo’nun yanlışlarını annelerimizin gönlünü okşayan şu cümlelerle düzeltmiş oldu: “Kız çocuklarının da değeri bilinir, hatta bazen onlar daha da çok sevilir, sahiplenilir. Erkek çocuğun yeri ayrı deyip, kız çocuklarını ikinci plana itmek en başta annelerimize hakarettir.”
Sarı saçlarımdan kim sorumlu?
Dün, Melike (yani yeni yazarımız Habitus) sarı saçlarından dolayı hayatı kabusa dönen ve gerçek sarışın olduğunu ispatlamak zorunda bırakılan lise öğrencilerini yazmış. Okuyunca ben de hemen lise yıllarıma döndüm.
Tahtada beş kişiyiz.
Birinin çorabı kısa, diğerinin etek boyu, bir diğeri saçlarını toplamamış, dördüncüde ise hafif de olsa makyaj var.
Okula yeni gelen sınıf öğretmenimiz hepsine tek tek fırçasını kayıyor.
Ben de en sonda, kendinden emin, mutlu mesut sıramın gelmesini ve övgü almayı bekliyorum.
Öğretmen “ışte ideal öğrenci, Ömür’ü örnek almalısınız” diyecek ve ben de takdir edilmenin verdiği hazla gidip yerime oturacağım.
Ama bakın ne oluyor, neler duyuyorum: “Çocuklar arkadaşınız saçını boyamış, işte en yapılmaması gereken, bir öğrenciye yakışmayan
hareket.”
Buyurun bakalım.
Yeşil gözlerimden, sarı saçlarımdan ben mi sorumluyum? Yurtdışında Türk olduğuma inanmazlar, Türkiye’de saçlarını boyuyorsun derler.
Bilenler bilmeyenlere anlatsın, az da olsa, Türkler arasında da gerçek sarışınlar, açık renk gözlü insanlar vardır.
Kayahan “sarı saçlarından sen sorumlusun”, Sezen Aksu ise “gel gel sarışınım gel” derken bizleri kastetmiştir.
Varlığımızı kabul ediniz ve bizi her seferinde kendimizi ispatlamak zorunda bırakmayınız lütfen.
Paylaş