Money For Nothing

Müthiş bir İstanbul gecesi.

Kuruçeşme Arena’da, Boğaz’ın kenarında 13 bin kişi toplanmışız.

Tam karşımızda Dire Straits’in efsanevi gitaristi, yılların eskitemediği Mark Knopfler.

"Yaşlandı, gelmez artık" diyenlere inat sahnede.

İstanbul, turnesindeki 63 şehirden sadece bir tanesiymiş.

Ama şehri o kadar sevmiş ki son bir haftayı burada geçirmiş Knopfler.

Bize yakın ülkelerdeki konserlerine İstanbul’dan gidip gelmiş.

So Far Away’in girişinde "Here I am again in this İstanbul town" demesi boşuna değildi yani.

HEP BİRLİKTE YAŞLANIYORUZ

Eminim o gece konsere gelen herkes içeriye "Acaba kaç Dire Straits parçası dinleyebileceğiz?" sorusuyla girmiştir.

Asıl meselenin bu olduğunu Dire Straits parçalarında gelen ekstra alkışlardan anlamak mümkündü.

Konser boyu ’Money For Nothing’ bekleyip, hep bir ağızdan istekte bulunup, yine de dinleyemeyince "Eve gidip bir Dire Straits albümü ya da konser DVD’si koyalım da eski havamıza girelim" diyenler çoktu.

Buradan şu çıkıyor aslında; sanatçılarla birlikte hayran kitlesi de yaşlanıyor.

Alandaki herkes eski Dire Straits hayranlarıydı ve haliyle belli bir yaşın üzerindeydi.

SAHNEYE YAKIN OLMAK

BKM’nin beyni Necati Akpınar, konserin sonuna doğru bizi VIP’den alıp sahne önüne götürdü.

İyi de yaptı.

Bis için tekrar sahneye gelen Mark Knopfler, "So Far Away"i söylerken uzakta değil, yakında olmak harikaydı.

Siz siz olun bu tip konserleri sahneye yakın kalabalığın içinde izleyin.

VIP’te konser izlemek İnönü Stadı’nda locada maç izlemeye benziyor.

Oysa İnönü’de maçın keyfi Kapalı’nın orta yerinde Çarşı grubunun içinde çıkar.

Tutulacak tarafı yok!

Basın gösterimi yapılmadığı için Hürriyet Keyif’e, M. Night Shyamalan’ın "Mistik Olay" adlı filmiyle ilgili yorum yazamamıştım. Cumartesi gecesi filmi vizyonda izlediğimde basın gösteriminin yapılmama nedenini az çok anladım: Mistik Olay tek kelimeyle berbat.

Yönetmenin sürpriz son takıntısını bilmeyen yoktur.

"Mistik Olay"da ’sürpriz son’ kendini ’rezalet son’a bırakmış. Dahası karakterler havada, oyunculuklar kötü, espriler ilkokul düzeyinde.

Ha bir de bitkilere atılan bir çamur var ki sormayın gitsin.

Film tam tersini yapıyor gibi görünmeye çalışırken aslında doğaya, ağaca, çime, yeşile düşman ediyor insanı.

Hayatımda böyle kötü ve bu kadar çevre düşmanı bir film daha görmemiştim.

Shyamalan bir an önce çıkıp bize şaka yaptığını söylemeli.

Yoksa bir daha ona inanıp, filmi için vakit ve para harcayacak kimseyi bulamayabilir.

Gaziantep’te sinema keyfi

Geçen hafta Gaziantep’e gidip, haftalardır basında sık sık bahsi geçen Nakıp Ali Sinepark sinemalarını yerinde gördüm.

Fiba Holding buraya son teknolojiyi getirerek hem şehre hem de sinema sektörüne ciddi anlamda katkıda bulunmuş.

Önce Gaziantep ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Memurlar Gaziantep’e bir gelirken bir de giderken ağlarlarmış. Hak vermemek elde değil. Şehir o kadar güzel anlayacağınız.

İmam Çağdaş’ta dünyanın kebabını yerken hayatımda ilk kez kaşıkla tabaktan ayran içtim. Üzerine Antep fıstıklı baklava yemezsem ayıp olacaktı.

Tahmin edersiniz ki o günden beri rejimdeyim!

Ve geleyim sinemalara.

Adını 1924 yılında Güneydoğu Anadolu’da ilk sinema salonunu kuran Nakıp Ali’den alan komplekste 7 artı 1 dijital sistem kullanan 7 salon bulunuyor.

Film programları ve fragmanları LCD ekranda gösteriliyor, ki böylesi modern sistem İstanbul’da bile çok fazla sinema salonunda yok.

Gaziantepliler’in sinemaya olan ilgisine gelince...

Şehir insanları yormadığı için sosyal faaliyetlere ve sinemaya olan ilgi fazlaymış.

Buradan yola çıkarak Gaziantep’in birçok yapımcı ve yönetmenin gala yapmak isteyeceği bir yer olduğunu söyleyebilirim.

Sinemacılar sadece üç büyük şehirde değil Doğu’da da ciddi bir izleyici kitlesi olduğunun farkına varıp, enerjilerinin bir kısmını da oraya yönlendirmeliler.
Yazarın Tüm Yazıları