Paylaş
Kurbanlıkların çoğu yollarda işkence görüyor çünkü.
Kurban bayramından önceki haftalar, kurbanlıkların yolculuk zamanıdır.
Doğu illerimizden büyük kamyonlar yola çıkar.
İçleri dolu...
Tıklım tıklım.
Üst üste.
Büyükbaş, küçükbaş.
Dikkatsizce, birkaç hayvan daha fazla götürülebilsin diye ite kaka yerleştirilen bu hayvanlar saatlerce bu şekilde yolculuk eder.
Çoğu zaman aç ve susuz üstelik.
Geçen hafta Nusaybin’den derneğimizi arayan duyarlı bir polis memuru, beş kamyon dolusu kurbanlığın Mersin’den Irak’a gitmek üzere yola çıktığını, fakat olaylardan dolayı sınır kapısı kapatılınca hayvanların günlerce kamyonların üzerinde 50 derece sıcakta aç susuz beklediklerini, ölmeye başladıklarını bildirdi.
HAÇİKO yetkilisi Okan Oflaz’ın çabalarıyla, bakanlık ve yerel yönetimlere ulaştık.
Harekete geçtikten 1 saat sonra önce tüm hayvanlar hemen müdahale ile beslendi, suları verildi, sonrasında güvenli bir ahır bulunarak bakanlık tarafından sınır kapısı açılıncaya dek güvene alındı.
İhbarı yapan polis memuruna binlerce teşekkür.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın, Karayolları Genel Müdürlüğü ve trafik amirliklerinin kurban taşımacılığına özen göstermesi, denetimleri sıklaştırması ve cezai müeyyidelerin yerine getirilmesi gerekiyor.
Bu konuda siz de duyarlılığınızı göstermelisiniz.
Yönetmelik şöyle diyor:
Hayvanlar uygun rampalarla yaralanmalara sebep olmayacak şekilde araçlara bindirilmeli, nakil araçlarına normalden fazla hayvan yüklenmemeli, aracın taban döşemesine en az 2 cm. kalınlığında sap, saman, talaş serilmeli, hayvanlar yaralanmalara ya da acı çekmelerine izin vermeyecek şekilde yüklenmeli ve taşınmalı.
Taşınırken kısa iplerle bağlanıp boğulan, ani frenlerle en köşede kalıp ezilen, tahta aralarına sıkışıp boynu, ayağı kırılan ve bu şekilde kilometrelerce yol gitmek zorunda kalan hayvanlara yazık gerçekten de.
Lütfen bu aralar siz de gözünüzü dört açın ve kurallara uymadan hayvan taşıyanları polise bildirin.
Çünkü, kurbana işkence yapmak ya da buna göz yummak en büyük günahlardan olsa gerek.
Kızım müzisyen olmasın!
Suat Suna’yı ilk gördüğüm yerde “Neden?” diye soracağım diyordum: “Neden kızının şarkıcı olmasını istemiyorsun?”
Suat kızım sahneye çıkmasın diyen geri kafalı bir baba mı? Asla değil.
Kızının annesi mi istemiyor? Sanmam. Zaten çocuklarının mesleklerine ne anne ne de baba karar vermeli.
Şarkıcılıkta gelecek kalmadı mı? Olabilir, ama ya kızı işini yaparken mutlu olacaksa? Bunun ne anlama geldiğini Suat çok iyi bilir.
Kızının yetenekli olacağını mı düşünmüyor? Yok canım. Genetik diye bir şey varsa, Suat Suna’nın kızı büyüyünce iyi müzisyen olur.
Ayrıca diyelim ki olmadı, her meslekteki altın kural az yeteneğin bile olsa sever, çok sever, azmeder, çok çalışırsan o işi yaparsın.
Bu ülkede müzik yapılmaz mı diyor? Bunu diyenler çoğaldı. Ama birilerinin “diren müzik” demesi gerekmiyor mu?
Bunların hiçbiri mi?
Peki neden?
Valla dayanamadım gecenin bir vakti arayıp sordum Suat’a, “Neden en büyük korkun kızının müzisyen olması, neden olmaması için elinden geleni yaptığını söyledin?” dedim. Uzun bir söyleşinin içinden cımbızlandığını söylediği o cümlelere şöyle açıklık getirdi:
“Müziğe aşkla bağlı biri olarak, gerçek bir müzisyen olmanın çok meşakkatli bir yoldan geçmenin sonunda elde edilebileceğine inanıyorum. Küçük yaşta hem kolej okumuş (Saint Benoit) hem de konservatuvar bitirmiş bir müzisyenin, bu ağır tempoyu çocuğu için dilememesi son derece normal karşılanmalı aslında. Üstelik kültür ve sanata bu kadar az değer verilen ülkemizde... Sadece 19 aylık kızım için değil, yeni doğan oğlum için de aynı duygu ve düşüncedeyim. Ama tercih tabii ki onların olacaktır.”
Güllerin Savaşı
Bu cumartesi gecesi Kanal D’de yayınlanacak olan “Güllerin Savaşı”nı daha bir heyecanla bekliyor olacağım.
Çünkü jenerikte hafta başı DMC etiketiyle çıkan “İlişki Durumu Çelişkide” çalacak.
Sözlerini kendi yazdığım şarkı “Güllerin savaşı gibiydi bizimki” diye başlıyor.
Güzel tesadüf ve eşleşme böyle bir şey olsa gerek.
Paylaş