Paylaş
Özellikle de kurbanların kesilmeye başladığı o sabah ezanı sırasında göğsüme bir yumru oturur.
İçime kapanırım.
Bunu da, istedikleri kadar eleştirsinler, açık yüreklilikle hep söylerim.
İnançsız biri değilim, niyetim kimsenin ibadetine karışmak da değil.
Beni üzen kurbanların korkunç koşullarda, birbirlerinin gözleri önünde, hor görülerek, itilip kakılarak, korkutularak, eline ilk kez bıçak, satır almış insanlar tarafından, evlerin bahçelerinde, çocukların gözü önünde kesilmesi.
Ki ben de çocukluğumda bu travmayı yaşadım.
Evimizin arkasındaki arsada komşu amcalar tarafından kesilirken ayağa kalkıp kanlar içinde kaçan boğa hâlâ gözümün önünde ve kabuslarımdadır.
İstediğiniz kadar bu görüntüler azalıyor deyin, yarın öbür gün gazete ve televizyonlara bakınca ne dediğimi anlayacaksınız.
Ve daha kötüsü var; kesilen kurbanların bir kısmının hayır kurumları ya da fakirler yerine konu komşuya verilip, bir hafta boyunca mahallece kavurma ve etli yemek ziyafeti çekilmesi, aşırı et tüketiminin sağlıksız boyutlara ulaşması...
Doğru ellerde, işkence yapmadan kurban kesip fakire vermek başka, işkence yapıp zaten dolu olan buzdolaplarına istiflemek başka...
Trafik sizde farklı sanki!
Ünlü aktör Russell Crowe, Twitter’dan paylaştığı salyangoz fotoğrafının üzerine “Bu arkadaş İstanbul trafiğinden daha hızlı ilerliyor... Çok daha hızlı” diye yazdı.
Tamam trafiğimizin özellikle son zamanlarda çileden çıkarıcı olduğunu hepimiz biliyoruz.
Ama eleştiri dışarıdan gelince insanın ülkesini savunası geliyor.
Sevgili Russell, ben daha iki hafta önce senin yaşadığın Avustralya’da, Melbourne’deydim.
Ülkeniz iyi hoş ama trafiğiniz bizimkinden çok da farklı değildi.
Londra, New York gibi diğer metropolleri de bilirim, büyük şehir demek trafik demektir. Salyangozlar her yerde trafikten daha hızlı yani.
Ayrıca gel İstanbul’u şimdi gör, bayram tatili dediler, gittiler, in cin top oynuyor yollarda.
Sizin saatte 50 km. koşan kangurular istedikleri gibi cirit atabilirler.
Dünyanın ilk kabin memuru bir erkekti
Ticari havayolları, kuruldukları yıllarda sadece erkek hosteslerle çalıştılar.
Ama ben THY’de erkek kabin memurlarının sayısının artmasından mutlu oluyorum, bana güven veriyorlar dediğimde bizim Cengiz (Semercioğlu) “Kadınlar güven vermez mi?” diye girdi olaya.
Ah Cengiz ah, tabii ki verirler, ama bazen bir kadına bir erkeğin verdiği kadar değil.
Bir erkek de bazen bir kadın kadar ince, nazik olamaz.
Herkesin yeri ayrıdır, bu böyle uzar gider.
Neyse, Cengiz’in bu yazısı üzerine konuştuğum hostesler benimle aynı fikirde olduklarını, erkek kabin görevlilerinin uçak içinde onlar için de hem güvence hem de destek olduklarını söylediler zaten.
Birkaç örnek vereyim.
Koltuk sıkışıyor, ne ben ne de hosteslerin gücü yetiyor, bu durumda güçlü birine ihtiyaç var.
Bir başka örnek; yolculardan biri bir şeyden memnun değil, herkesin içinde bağırarak, kaba saba konuşuyor, bu durumda onunla muhatap olan bir hostes değil, hemen yardıma koşan erkek meslektaşı oluyor.
Bir de lütfen Amerika’yı yeniden keşfetmeyelim, ödüllü büyük havayollarında kadın erkek kabin görevlisi sayıları neredeyse eşitleniyorsa bir bildikleri vardır herhalde.
Ben THY’nin hem erkek hem de kadın kabin görevlileriyle güzel bir denge sağladığını düşünüyorum.
Paylaş