Kukla Sevgilim

Bilfen Okulları’nın düzenlediği Kısa Film Yarışması’nda Sinan Çetin’in başkanı olduğu jüride yer almak ve filmleri değerlendirdikten sonra ödül törenine katılmak iyi geldi.

Filmleri izlerken tekini arayan ayakkabı ile bilmediğim bir evi dolaştım, öğrencilerin sınav stresini paylaştım, şizofren bir kızın hüznüne tanık oldum, özürlü bir kızla ilgili önyargılardan nefret ettim ve en güzeli bir kuklaya aşık oldum.
Filmler arasında sıradan olanlar da vardı, son derece yaratıcı olanlar da... Beni en fazla yükselten şey ise sadece müziğin eşlik ettiği, konuşmanın hiç olmadığı filmlerdeki duygu yüküydü.
Bir kukla ile öğrencinin aşkını “Unchained Melody” eşliğinde anlatan Kukla Sevgilim’i görmeniz gerek. Zaten isterseniz göreceksiniz, çünkü dayanamadım, bu filmi bu hafta Kanal D’de Cinemania’ya koymaya karar verdim bile. Cumartesi öğlen izleyin, ne demek istediğimi anlayacaksınız.
Filmler bir yana tören bir yana.
Davetiyede kırmızı halı yürüyüşü dediklerinde gülümsemiştim ama kırmızı halı geçişini görünce şaştım kaldım. Okulu değme ödül töreni mekanından daha güzel süslemişler. Dahası kırmızı halıda yürüyenler, ödül alanlar, verenler, geceye katılanlar herkes gece için özenmiş. Bu anlamda her şey gecenin onur konuğu Hıncal Uluç’un arzu ettiği gibi olmuş.
Sahneye çıkan öğrencilerin ödül törenine gösterdiği özeni törenlere kotla katılmakta ısrar eden bazı günümüz sinemacıları örnek almalı.
Mutluyum çünkü çok başarılı ve yaratıcı genç sinemacılar geliyor.
Ve mutluyum ki bu gençler ödül törenlerinde üstlerine başlarına özen göstermeleri gerektiğini şimdiden öğrenmişler.
Not: Jüri, yarışma, ödüller demişken Süleyman Demirel Üniversitesi çatısı altında 6-7 Mayıs tarihleri arasında yapılacak olan Orta Öğretim Öğrencileri Bilim ve Teknoloji Fuarı’nın haberini de vermiş olayım. Birincilik ödülü için sponsor desteğine ihtiyaçları olduğunu söylüyorlar. Onlara “Üzülmeyin, bilime sponsor olmaz mı?” dedim. Olur, öyle değil mi?

Be Nice to Bunnies

Şapkadan tavşan çıkararak (tavşan canlı değilmiş, içi doldurulmuşmuş, bence fark etmiyor, tavşanı kulağından tutan ızzet Çapa görüntüsü hoş durmuyor) Circus adlı mekanının tanıtımını yapan ızzet Çapa’ya hayvanseverler adına buradan sitem etmiş, hayvanları düşünmüyorsan bari kendini düşün, hayvansever müşterilerini kaybedeceksin demiştim.
İzzet’ten cevap geldi.
Tam da açılış günü, sağ olsun üşenmemiş yazmış... “Sevgili Ömür, ben ki evdeki köpeğini canı kadar seven bir adamım, hayvanlara böyle işkence yapar mıyım” diye başlıyor ve Circus için kullandığı hayvanların sonradan içi doldurulmuş hayvanlar olduğunu hatırlatıyor.
İzzet’in duyarlılığına ve hayvan dostu olduğunu söylemesine sevindim doğrusu.
Açılış gecesindeki gösterilerde sirk dünyasının insanlar tarafından gerçekleştirilen şovlarını kullanıp, hayvanlı gösterileri dışarıda bırakması da İzzet’in iyi niyetini ortaya koydu zaten.
Bundan sonra da şapkadan -ölü ya da diri fark etmez- tavşan çıkarıp (tam tersi için bkz. The Hills dizisinden Stephanie Pratt’in PETA için kucağında tavşanla verdiği pozlar ve ‘Be Nice to Bunnies’ mesajı) kötü örnek olacağını düşünmüyorum.
Aramızda bir hayvansever daha olduğunu öğrendiğim için mutluyum, hoşgeldin ızzet Çapa diyorum, Circus’a başarılar diliyorum.

Kuzu pirzola yiyebilecek misiniz!

Devlet erkanımız ve milletimiz et fiyatlarını konuşadursun, siz bir de beni dinleyin.
Ankara’da yemekteyiz.
Veteriner Fehmi amca son anda sezeryan yaparak ölümden döndürdüğü ineğin ona minnet dolu bakışlarını anlatıyor. Onlarca kişi içinde gözlerini nasıl da sadece ona kilitlediğini hatırlayarak.
Osman dayı ile birlikte onu dikkatle dinliyoruz.
Yüzümdeki gülümsemeyi ve heyecanı fark eden Müzeyyen teyze sözü alıyor: “Senin hayvanlarla ilgili yazılarını takip ediyorum, bizzat şahit olduğum bu olayı bilmeni isterim. Koyunlar sütleri sağılmak üzere kuzularından ayrılır, kuzular bu sırada bir yerde toplu halde tutulurdu. Sütün tamamı sağılmaz yavrular için de bir miktar süt annede bırakılırdı. Süt sağma işlemi bitip de sıra kavuşma vaktine gelince kuzuları toplu halde salıverirlerdi. Her kuzunun yüzlerce koyun içinde hiç şaşırmadan bir kerede annesini bulmasını ve başını onun karnına dayamasını görmen gerek.”
Lokantalarda kuzu pirzola ya da ne bileyim dana rosto sipariş edecekler bu olayı hiç unutmasınlar, gözlerinin önünde hep bu sahne canlansın.
Kesime gitmek üzere annesinin yanından alınırken geriye dönüp şaşkın gözlerle bakan ve ana kucağından ayrılmamak için çırpınan süt kuzuları, danaları akıllarından hiç çıkmasın.
Bakalım hâlâ “kuzu pirzola lütfen” diyebilecekler mi?
Yazarın Tüm Yazıları