Paylaş
Müzik dünyasını, güzel, şaşaalı ve şık bir gece bekliyor.
17 Mayıs gecesindeki ödül töreni sadece Kral TV değil, tüm yerel müzik kanallarından canlı yayınlanacak.
Gecenin kırmızı halı sürprizleri Cengiz Semercioğlu, Mesut Yar ve benden. Gelsin yorumlar ve kazık sorular. Töreni kim sunacak sorusu en merak edilendir. Bu kez sunucu yerine dış ses dinleyeceğiz (sunucular ne kötüydü, ne kadar da tutuktular yorumlarına son!).
Dış ses anonsları yaptıktan sonra aralarında sinema dünyasından da önemli isimlerin olduğu sanatçılar sahneye gelerek ödülleri sahiplerine takdim edecek.
Ödül verecekler öyle isimler ki, kısa stand up gösterilerine hazır olmak lazım.
Bu yılki Kral TV ödüllerinde en takdir ettiğim olaylardan biri aranjörlere de ödül veriliyor olması. Albüm işine girdiğimden beri müzik dünyasında aranjenin ve aranjörlerin önemini ve kıymetini kavramış durumdayım. Ve bu ödül kategorisini açtığı için Kral TV’yi kutluyorum.
Hoşuma giden bir başka Kral TV ödülü de şarkı sözüne verilen. Geçen yıl Sıla “Sevişmeden Uyumayalım” ile haklı bir ödül almıştı. Bu yıl ödül “Sevdanın Son Vuruşu’na gider, sahneye Aysel Gürel için Müjde Ar çıkar diye düşünüyorum.
Ve En İyi Şarkı Sözü demişken şimdiden gelecek yılki ödülün rezervasyonunu da yapmak istiyorum: “Portakal” ile Sezen Aksu. Yakında piyasaya çıkacak olan “Hop Dedik Orda Kal” adlı albümde Teoman’la düet yaptığımız, “Güçlü olan güçsüzü hissediverir anında” sözleriyle başlayıp “Ağrı eşiği diye de bir şey var, sen ağrı bağımlısı gördün mü?” diye biten Sezen Aksu imzalı “Portakal” seneye En İyi Şarkı Sözü ödülünü alır. Gelecek yıl bugünlerde bu yazıya döner bakarız.
Ve ödüller. Emel Müftüoğlu Zen Diamond’la anlaşmış. Pırlantalı ödüller o gece sahiplerine gidecek.
Ödül zaten değerli ama bu ödüller bir başka olacak desem abartmış olmam herhalde.
Eşcinselliği niye sakladınız ki!
Geçen haftadan beri vizyonda olan, Seyfi Teoman imzalı “Bizim Büyük Çaresizliğimiz” filminin Berlin Film Festivali’ndeki gösterimden sonra yabancı gazeteciler sormuşlar, “Bu filmin ana karakterleri eşcinsel ama siz bunu üstü kapalı geçmeyi tercih etmişsiniz. Korktuğunuz için mi böyle yaptınız?” diye.
Bizimkiler şaşırmış tabii.
Başroldeki İlker Aksum (kendisi bu cumartesi Kanal D, Cinemania’da konuğum), “Bizde iki erkek arkadaş aynı evde yaşayabilir, birlikte yemek yapıp, bundan hoşnut olduklarını, birbirlerini ne kadar sevdiklerini de dile getirebilirler. Ama bu onların eşcinsel olduğu anlamına gelmez” diye Türkiye’deki durumu anlatmaya çalışmış.
Bizde erkekler sokakta kol kola da yürür, sarmaş dolaş da olur, aynı evi de paylaşır.
Ama bu her zaman onların eşcinsel olduğu anlamına gelmez...
Ki ayrıca diyelim ki hikayede eşcinsel karakterler var, bu, üstü kapalı ya da ‘mış gibi’ tavrıyla da anlatılmaz.
Türk sineması gayet özgür, hayat gibi, cesur ve gerçekçidir.
Bu soruyu soran yabancı gazeteciler yeterince Türk filmi izlememişler anlaşılan.
Aşk, bir hayvanı sevmektir
Hayvan hakları ve vahşi yaşamın korunmasına yönelik çalışmalarıyla tanınan Sara Gruen’ın aynı adlı romanından uyarlanan “Water for Elephants” (filmin adını Aşkın Büyüsü gibi alakasız bir şekilde Türkçe’ye çevirdikleri için yazının devamında orijinal adını kullanacağım) geçen haftanın en özel filmiydi benim için.
Hem içindeki “Titanik”vari aşk öyküsü hem de sirklerin kötü ve karanlık yüzüne ışık tutan senaryosuyla “bu aralar tavsiye ettiğim filmler” listesinde birinci sıraya oturdu.
Kısaca, sirkte yaşanan bir aşk öyküsü denebilir “Water for Elephants” için.
Ama içinde bundan çok daha fazlası var.
İki insanın anlaşmasında, aşık olmasında ortak bir sevgi, hayvan sevgisi nasıl da etkilidir, bunu görüyorsunuz filmi izlerken.
“Onun hayvanları sevmesine aşık oldum” diye bir şey vardır ya, “Water for Elephants”daki aşk hikayesinin bana hissettirdiği işte tam da bu oldu.
İzleyin bu filmi, zulmün fenalığını, merhametin, sevginin, iyiliğin birleştirici ve iyileştirici gücünü içinizde hissedin.
NOT: Genç kızları bu filme çekecek olan, “Alacakaranlık”’ (Twilight) serisinin yakışıklı vampiri Robert Pattinson, hiç de fena oynamamış. Veteriner ve hayvansever rolünde olmasından mıdır bilemedim, daha da bir duygulu ve yakışıklı göründü gözüme. Ona eşlik eden Reese Witherspoon da gayet iyiydi. Ama filmi götüren, kötü, zalim adam rolündeki Christoph Waltz. Kendisi psikopat nasıl olunurun resmi sanki. Oyuncu-luğuna hayran olmamak elde değil.
Paylaş