Paylaş
Bana da soruyorlar zaman zaman.
“Sinema denince Kenan tabii” diyorum, özellikle de “Yazı Tura”daki o müthiş performansını hep aklımda tutarak.
Kıvanç ise beyazperdede yok henüz. (Öylesine göründüğü “Amerikalılar Karadeniz’de” filmini saymıyorum tabii ki.)
Bu durumda karşılaştırmayı diziler üzerinden yapmamız bekleniyor.
Ama o da mantıksız; herhangi iki kişiyi aynı rolü oynamadan karşılaştırmak çok da mantıklı değil.
Humphrey Bogart ne demiş; “Adayları değerlendirmek için en iyi test, hepsine siyah taytlar giydirip Hamlet’i oynatmaktır.”
Kenan ve Kıvanç, Hamlet’i oynamadıkça karşılaştırma yapmıyoruz o zaman.
Kıvanç’ı, giderek yükselen grafiğinde kendi başına değerlendirmek daha doğru.
Kanal D’de “Kuzey Güney” sezona bomba gibi girdi.
Kıvanç Tatlıtuğ da öyle.
Zayıflamış, kas yapmış, yüzü şekillenmiş, oturmuş.
Heykel gibi bir vücut, hem bebek hem erkek bir yüz.
Ben zaten sarışın sevdiğimden bayılıyorum o ayrı, ama görüyorum ki Kıvanç bu haliyle sarışın sevmeyenleri bile etkilemeyi başarıyor.
Ve tabii kaslardan ve yakışıklılıktan vakit kalmadığı için daha az konuşulsa da aslında en önemli olanı; ileriye gitmiş oyunculuğu.
Kıskanan erkeği, sert adamı, psikopatı çok iyi oynuyor Kıvanç Tatlıtuğ.
Ve artık her anlamda keyifle izleniyor.
“Kuzey Güney”de tamamdır ve artık beyazperdeye iyi bir rolle geçme zamanı gelmiştir.
Domuza dövme!
Galeri Artist’te yarın “9 Pigskins” adlı Wim Delvoye sergisi varmış.
Reklamını yapmak, “Hadi gidin görün” demek için değil, tam tersine, protesto etmek için yazıyorum bunu.
Wim Delvoye, yaratıcı ve şoke edici projeleriyle tanınan Belçikalı bir sanatçı.
Yaratıcı sanat diye yaptığı şey ise domuzlara dövme yapmak ve bunu sergilemek!
Delvoye, 1997 yılından beri yavru domuzlara dövme yapıyor ve onlar büyüdükçe dövmelerin şekil değiştirmesine bayıldığını söylüyor.
Kendisi domuzlara dövme yapmaya başladıktan sonra aldığı tepkiler nedeniyle Belçika’dan ayrılmak zorunda kaldı ve soluğu hayvan hakları konusunda yasaların gayet gevşek olduğu Çin’de aldı.
Hayvanlara işkence yaptığı için Avrupa’dan ayrılan bu adamın “9 Pigskins” adlı sergisi ne yazık ki şimdi İstanbul’da.
Sanat adı altında domuzlara milyonlarca iğne batıran Wim Delvoye’yi ve onun sergisine prim verip, ev sahipliği yapan Galeri Artist’i ne kadar protesto etsek azdır.
Bu belgesel açılıma alternatif
Hani o açılımlar, saçılımlar var ya.
Onlara hiç gerek yok.
Alın bu belgeseli, okullarda ders olarak okutun, Türkiye’nin nasıl bir kültür mozaiği olduğunu, farklı halkların yıllardır nasıl da bir arada yaşadığını, yaşaması gerektiğini anlatmanıza gerek bile kalmasın.
Siz bırakın, “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” konuşsun.
Boğaziçi Üniversitesi Müzik Kulübü’nden arkadaşım Nezih Ünen, “Anadolu’nun Kayıp Şarkıları” adlı bu belgeseli hazırlamak için sekiz yıl boyunca Anadolu’da adım atmadık yer bırakmadı.
Ve ortaya şarkılarıyla (Artvin korosunu günlerce dinleyebilirim, ayrıca belgesel müzikal düzenlemeleri ve altyapısıyla da eşsiz bir müzik ziyafeti), farklı kökenleri ve yaşamlarıyla çeşit çeşit Anadolu insanını anlatan müthiş bir kültür mirası çıktı.
“Anadolu’nun Kayıp Şarkıları”, birkaç sinemada kısa bir süre oynayıp, ne yazık ki geniş kitlelere ulaşamamıştı.
Kanyon, İstinye Park, Akmerkez gibi çok salonlu sinemalarda gösterim hakkı bile bulamamıştı!
Neyse ki şimdi DVD olarak piyasada.
İzlemediyseniz mutlaka edinin, evde ailece izleyin ve eğer bir okul yöneticisiyseniz, öğretmenseniz, fırsat bulduğunuz ilk anda mutlaka öğrencilerinize izletin.
“Bu filmi gördükten sonra kimsenin kimseye düşman kalmayacağına inandık” diyen Nezih Ünen o kadar haklı ki...
HAÇİKO diyor ki
Chowchow, doberman, kurt, spaniel, terrier. Hepsi de cins, hepsi de eğitimli, komutları biliyor. Sahipleri tarafından terk edilmişler ve sıcak bir yuva özlemi çekiyorlar. Rehabilitasyon merkezinde süreleri dolduğu için sokağa atılmak üzereler. İlgilenenler için telefon numarası: 0 533 664 03 08...
Paylaş