Paylaş
Böcek, Kürklü Merkür, Alışveriş ve S...ş, Pornografi, Punk Rock, Malafa gibi oyunlarla bizi darmadağın eden, in-yer-face akımıyla tanıştıran DOT yenilikçi, farklı, cesur tiyatronun adresidir çünkü.
Müzik, duygusallık, eğlence ve komediyi birleştiren İki Kişilik Yaz adlı yeni oyunlarını da izledim.
Yaş 35, yolun yarısı, umutların tükendiği, pembe hayallerin gerçek renklerine dönüştüğü yaştayız diyen iki kayıp ruhun buluşma hikayesi, metin olarak diğer DOT oyunlarının yanında biraz sıradan, fazlasıyla yüzeysel geldi bana.
Oyundan etkilenmiş, değişmiş, izlediklerimi herkese anlatma heyecanıyla yanıp tutuşur bir halde çıkmadım.
Bence İki Kişilik Yaz’ı öne çıkaran şey senaryosu değil iki oyuncusu...
Gizem Erdem’in Türkçesine, bedenine, sesine hakimiyetine hayran kaldım.
Tuğrul Tülek’in yeteneğine saygım Kürklü Merkür, Alışveriş ve S...ş gibi diğer DOT oyunlarından geliyordu, burada daha da arttı.
İki Kişilik Yaz’a bir daha giderim.
Ama oyunun kendisi için değil, Gizem ve Tuğrul’u bir daha izlemek için.
Sizin Kara Şimşek hangisi?
Bizim ailenin erkekleri otomobilleri çok sever. Annem için gümüşler neyse, babam ve kardeşim için de otomobiller odur.
Silmez, toz almazlar, okşar, sever, resmen aşk yaşarlar.
Öğrendiğime göre bu bana göre tuhaf, duygusal bağ sadece bizim ailede yokmuş.
İngiltere’de bir araştırma yapmışlar; insanların yarısı otomobilleriyle konuşuyormuş.
Sıkı durun, bitmedi, insanların yüzde 40’ı onların duyguları olduğuna inanıyormuş.
Ve hatta yüzde 20’si bazen araçlarını incittiklerini düşünüp üzülüyormuş.
Demek ki yan araçta sürekli ağzını açıp kapayan sürücü, hoparlörü açmış telefonuyla konuşmuyor ya da şarkı söylemiyor, otomobiliyle konuşuyor.
Daha neler, bir de arkadaş olsunlar diyeceksiniz.
O da oluyor, çünkü bu insanlar otomobillerine isim bile takıyormuş.
Kara Şimşekler çok demek ki!
Sizin otomobilinizin adı ne?
Köpeğime mektup
İnsanlar otomobilleriyle konuşuyorsa, benim de köpeğimle sohbet etmemde, hatta ona bir mektup yazmamda sakınca yoktur sanırım.
Ben kedi köpeklerle konuşmayı her gün yapıyorum zaten ama bu mektup bir ilk.
Sizinle paylaşmasam olmazdı.
“Sevgili köpeğim...
Eve her geldiğimde beni kapıda karşılamana, reveranslarla eve gelişimi kutlamana, benim gururumu okşamana, egomu cilalamana bayılıyorum.
Ayağımın dibine kıvrılıp yatman, sıcaklığını hissettirmen dünyanın en güzel duygusu.
Gözümün içine o delici bakışlarla baktığında kendimi çok özel ve tek hissediyorum.
Bunların hepsi iyi hoş ama senden de birkaç ricam var.
Lütfen bahçedeki kedileri kovalamaktan vazgeç.
Biliyorum bu doğanda var, ama onlar da can, üstelik evin içindekilere alıştıysan aynı şey dışarıdakiler için de geçerli olmalı.
Eve gelen hediyeler insanlar tarafından açılmalı. Sen hediye paketlerini parça pinçik ettiğinde işler karışıyor.
Gel bir anlaşma yapalım, paketleri önce ben açayım, içindekilere beraber bakalım.
Ben ne zaman bir şeyler okumak için otursam patinle kitabı ya da iPpad’i alman, kolumu tırmalaman da olmuyor. Biliyorum bütün gün beni özlüyorsun ve geldiğimde sürekli sevilmek, okşanmak istiyorsun. Ama bir iki dakika izin ver de bir şeyler okuyabileyim.
Evimizi korumayı görev edindiğinin farkındayım, bunun için de sana teşekkür ediyorum. Ama ne olur eve evrak ya da sipariş getiren kuryelere havlamaktan ve onları kovalamaktan vazgeç. Bu gidişle yakında kimse bizden sipariş almayacak.
Bunların hepsini bir anda değiştiremezsin biliyorum, ama hiç olmazsa bugünlerde işe sokaktaki kedilerle başlayalım.
Kar kış kıyamet kapıda, evin etrafına bolca kedi maması ve kulübe koydum, bırakalım da bu soğukta onlar da hayatta kalabilsin.
Olur, değil mi?”
Paylaş