Paylaş
12 yıllık yolculuğumuzda evlat oldu, arkadaş oldu, dost oldu, sırdaş oldu.
Bu dünyada melek kimdi derseniz oydu işte.
1 yıl önce yakalandığı kanserle, ameliyatlarla, kemoterapi ile mücadele ederken hep güçlü durdu.
Veteriner hekimleri Murat Özhavala ve Ateş Barut abilerine, bizlere ameliyatlarında ve sonrasında hiç zorluk çıkarmadı.
Çok agresif bir kanser türü olan hemanjiosarkomla sağlam bir mücadele verdi.
Hemanjiosarkom kan damarı kaynaklı tümörlerin kötü olanlarına verilen isim.
Önce dalağı kanadı Oğlum’un.
Kan değerleri ameliyatı kaldıramayacağı kadar düşüktü.
Kan naklinin ardından acil ameliyatla alındı.
Ve sonra kemoterapi süreci. Kemoterapi neyse ki çok sarsmadı onu, 6-7 ay çok güzel yaşadı.
2 ay kadar önce yeniden bir kanamayla karşılaştık. Batın yine kan dolmuş, iç kanama yeniden başlamıştı.
“İkinci ameliyattan çıkmaz” diyenler çok oldu.
Yine de aldık o kararı, bir kez daha deneyecektik.
Bu kez karaciğerin yarısı alındı ve yayılmış tümörler temizlendi.
Yeni bir kemoterapi protokolü başladı.
İkinci ameliyat daha zor geçmiş olsa da Oğlum’un aramıza dönüşü yine neşe içinde oldu.
Yine soframızın hiç doymayan, kuyruğu yelpaze gibi sallanan yaramazı, misafir ve ev halkının sevgilisi, kedilerin türlü türlü cilvelerle yanından ayrılmadığı arkadaşıydı.
Ta ki 1 hafta önce yeniden karnı şişmeye, halsizleşmeye, huzursuzlanmaya başlayana kadar.
Kanser her yeri sarmış, iç kanama başlamış, batına yine kan dolmuştu.
Son bir kan nakli daha yapıldı.
Bir umut dedik, belki kanama durdurucularla çözeriz dedik ama böyle bir kanser türünde bugünlere gelmek bile mucizeydi.
Bu kez olmadı, ecelle savaşımızda yenildik.
Ben son 2 yıl içinde iki köpeğimi daha kaybettim.
Oğlum da Buddy ve Sheba’nın yanına gitti.
Acıya alışılmıyor ama.
Onları anmadan, her sabah “günaydın”, her gece “iyi geceler” dilemeden, isimlerini söylemeden bir günüm geçmiyor, geçmeyecek.
Ömrümün sonuna dek onları göremeyecek olmak düşüncesi beni delirtiyor.
Keşke 1 günlüğüne bile olsa tekrar görebilsem diyorum.
Olmayacak biliyorum.
Ama gittikleri yerde buluştuklarını ve beni beklediklerini de biliyorum.
Giden mi ölüyor, kalan mı?
Oğlum’un mama kabı hâlâ salonda.
Su kabı da.
Çok sevdiği, üzerinde uyuduğu kilimi mezarına koyduk.
Yabancılık çekmesin yattığı yerde.
Rahat uyusun.
Ben bitkin, üzgün, perişan haldeyim.
Çok kısa süre önce iki kayıp daha yaşamış biri olarak, bu tarifsiz, yaşanmadan bilinmeyen acının hafiflese de geçmeyeceğini biliyorum artık.
Yine öpmek, yine sarılmak istiyorum Oğlum’a.
Doya doya koklamak istiyorum.
Olmayacağını bile bile.
Giden mi ölüyor, kalan mı derler ya...
Giden bir kere, kalan ise her gün ölüyor bence.
Paylaş