2006 denince pek çoğumuzun aklına gelen ilk şey Dünya Kupası oluyor.
Kimimiz kuruyemiş, patates cipsi ve içkilerimizi alıp, televizyon karşısına geçerken, kimimiz de o heyecanı yerinde yaşamak için Almanya’nın yolunu tutacak. Ama nerede olursa olsun, yine bir süre futbolla yatıp, futbolla kalkacağız.
Yaklaşık dört yıldır, dört gözle beklediğimiz 2006 Dünya Kupası finalleri bu yıl sadece sporseverleri değil, sinemacıları da hayli heyecanlandırmış durumda. Tüm dünyanın futbolla ilgilendiği bu dönemde, futbol konulu filmlerin de iyi gişe yapacağı düşünülüyor.
2005-2006 sezonunda vizyona sokulması planlanan futbol konulu filmler, geçtiğimiz gün sona eren Cannes Film Festivali’nde görücüye çıkarıldı.
Brezilyalı ünlü futbolcu Pele, hayatını anlatan iki saatlik belgesel ‘Pele Forever’ın dünya prömiyeri için Cannes’daydı. 1321 maçta 1285 gol atarak bir rekora imza atmış olan Pele, 5 yıllık bir çalışmanın ürünü olan bu belgeselde sadece gollerinin değil, tüm yaşamının yer aldığını söyledi.
Cannes’da gösterim şansı bulan en ilginç futbol filmi Arjantin’den geliyordu. 90 dakikalık bir belgesel olan ‘Lesbianas de Buenos Aires’de anlatılan üç hikayeden biri kendini futbola adamış bir lezbiyene aitti. İngilizlerin dünyaca tanınmış oyuncusu David Beckham ve İngiliz milli takımının eski kaptanlarından Alan Shearer da Cannes’da gösterilen ‘Goal!’ adlı filmde rol alan ünlü futbolcular arasındaydı.
100 milyon dolarlık bir üçleme olan Goal!’de, Los Angeles’dan İngiltere’nin New Castle United takımına gelen Meksikalı bir futbolcunun forma mücadelesi konu ediliyor.
Üçlemenin ilk filmi eylül sonunda İngiltere’de gösterime girecek.
Cannes sahasında top koşturan futbol filmlerinin hepsi İngiltere, Arjantin ya da Brezilya’dan değildi tabii.
İspanya, bu yıl 3 futbol filmiyle hayli iddialıydı. İspanya’nın en çok ses getiren filmi Real Madrid’i konu alan ‘Real, the Movie’ydi. Film, Real Madrid’in dünya çapında nasıl algılandığını anlatan bir yarı belgesel.
Futbol konulu bu filmlerin Türkiye’de ne zaman gösterime gireceği henüz belli değil.
Kesin olan tek şey, Dünya Kupası’nın sahibini bulacağı 2006’da sinemalarda da bol bol futbol izleyeceğimiz.
Diego Maradona
Emir Kusturica, Cannes Film Festivali’nde büyük jürinin başkanlığını yaptı. Kusturica, bir süre ara verdiği Maradona’nın hayatını anlatan belgeselinin çekimlerine devam edecek...
Futbol tarihinin efsanevi isimlerinden Arjantinli futbolcu Diego Maradona’nın öteden beri sinemaya ilgisi var, hatta Tifosi adlı filmde kamera karşısına geçtiğini de biliyoruz.
Hayatının film olmasını isteyen Maradona, Kusturica’dan, yaşamı üzerine bir belgesel yapmasını istemişti. Belgeselde, 1986 Dünya Kupası’nda fırtına gibi esen, daha sonra ise uyuşturucunun pençesine düşen Maradona’nın inişli çıkışlı ilişkileri de yer alıyor.
Çekimleri Küba, İtalya ve İspanya’da yapılan belgeselin ilk gösterimi önümüzdeki yıl Cannes Film Festivali’nde olacak.
Bu yıl Cannes’da Pele vardı, seneye ise Maradona olacak.
New York’tan Londra’ya
Woody Allen, İngiltere’de çektiği Match Point’in dünya prömiyeri nedeniyle Cannes’daydı. Allen, İngiliz oyunculara hayran olduğunu ve bir sonraki filmini yine Londra’da çekeceğini açıkladı.
New Yorkluların yaşamlarını, aşklarını ve iç çatışmalarını perdeye yansıtma tutkusuyla tanınan Allen, ‘Uzun süre Amerikalılarla çalışmış biri olarak, İngilizlerin sesi, aksanı bana çok daha etkileyici geldi... Üstelik İngiltere’nin iklimine de hayranım’ dedi.
Woody Allen, bu yaz film çekimleri için yine Londra’da olacak. Match Point’te de birlikte çalıştığı Scarlett Johansson’ın bu yeni filmde de rol alması ise kuvvetle muhtemel.
Beyaz perdeden inciler...
‘Karanlığın ardından her zaman gün ışığı doğar.’ (Kızarmış Yeşil Domatesler-Fried Green Tomatoes, Yön: John Avnet, 1991)
Bunu biliyor muydunuz?
Cannes Film Festivali’nde bu yıl sürprizler yaşandı; Altın Palmiye, Belçikalı Dardanne kardeşlerin Çocuk adlı filmine verilirken, David Cronenberg festivalden ödülsüz ayrıldı.