Eski Türk filmlerindeki sevişme sahnelerinde, erkekler kadınları boyunlarından öperler, öpücük yağmuruna tutarlardı. Ama vücutları pek birbirine değmezdi.
Zamanla işler değişti, Issız Adam’daki, Zeynep’in Sekiz Günü’ndeki, Üç Maymun’daki sevişme sahnelerine kadar geldik. Dizi sektörü de sinemadan geri kalmadı o arada. Hatta dizi oyuncuları bu sahneleri konuşma konusunda sinemacılardan daha hevesli çıktılar. Beren Saat sevişme sahnesinde aralarına yastık koyduklarını söyledi. Geçen gün de Merve Sevi, “Yastığa gerek yok, eğer buna iş olarak bakıyorsan etkilenmezsin” diyerek olaya farklı bir bakış açısı getirdi. Etkilenmek göreceli bir kavram, oyuncudan oyuncuya değişir bence. Kimine yastık gerekebilir, kimi ise ağaca sarılıyormuş gibi rahat davranabilir. Herkes kendi sevişme sahnesinden sorumlu diyerek geçeyim Hollywood’dan örneklere. Jerry McGuire’daki seks sahnesinde Tom Cruise pantolon giymiş mesela. Çünkü o zamanki eşi Nicole Kidman o sahneye ancak bu şartlarda izin vermiş. Orada üzerlerinde örtü olduğundan Tom Cruise’un ne giydiği anlaşılmıyor. Peki ya sahne çıplak olmayı gerektiriyorsa? ışte o zaman erkekler cinsel organlarının üzerine çorap geçiriyorlarmış. Yastık, pantolon, çorap vs... Ne farklı çareler, çözümler üretmişler öyle değil mi? Bize de iş çıktı şimdi. Film ya da dizi izlerken, sevişme sahnelerinde işi nasıl kotardılar diye düşünüp duracağız!
Madonna değil, Quenn geliyor
“Geçen hafta Madonna, 5 Eylül’de Türkiye’ye geliyor” haberlerini okudum. Pek bir heveslendim. Genelde pek konserlere gidilmeyen Ramazan ayında böyle bir konseri organize etmeye kim cesaret etmiş acaba diye de düşünmedim değil tabii. Üstelik de bu kadar kısa sürede. Ama üzümünü ye bağını sorma, Madonna gelsin de nasıl gelirse gelsin. Bilet alacak ilk iki kişi biz oluruz. Derken bir haber daha okudum. ışin başında Efsane Danışmanlık varmış, konseri yapmak istiyorlarmış ama bunun için 4 milyon dolara ihtiyaçları varmış. Yani bizi heveslendiren Madonna konseri aslında yokmuş, olabilirliği ise nereden geleceği belli olmayan dolarlara bağlıymış. şimdi ben de size yeni bir haber veriyorum. 14 Ekim’de Quenn ıstanbul’a geliyor. Ben getiriyorum. Ama bana biraz para lazım, bir de Freddy Mercury’nin geri gelmesi. Siz yerleriniz şimdiden ayırtın. P.S.: Olur da Madonna 5 Eylül’de Türkiye’ye gelirse, ben bu tükürdüğümü nasıl yalarım onu da bilemiyorum tabii. Ama para bulunsun, o gelsin, ben rezil olmaya razıyım.
Çağan Irmak Montreal’de
ışte size dün sabah gelen bir son dakika haberi. Atıl ınanç’ın Büyük Oyun ve Çağan Irmak’ın Karanlıktakiler filmleri ‘Focus on World’ bölümünde yarışmak üzere Montreal Film Festivali’ne gidiyor. 27 Ağustos-30 Eylül arasında gerçekleşecek festival, filmlerin dünyaya açılması açısından son derece önemli. Çağan Irmak’la konuştum, “şu ana kadar yaptığım en sade filmim” dediği Karanlıktakiler (bu arada film 2 Ekim’de vizyonda) ile yarışacağı için çok heyecanlı olduğunu söyledi. Biz de heyecanlandık. Her iki filmimizin de yolu açık olsun.
Kabahat Berna’yı alkışlayanda!
Büyümüş de küçülmüşlerin en son örneği Berna’yı, Bir şarkısın Sen’de izlemiştim. O, dar elbiselerle dans edip şarkı söylerken sinirlerim iyice bozulmuştu, hemen kapatmıştım televizyonu. Geçenlerde Fındık Kurdu Berna ile Nurhan Damcıoğlu birlikte çıktılar sahneye. Yan yana çalkaladılar. 10 yaşındaki Berna’nın beyni, aklı belli ki yaşı gereği küçük, ne yaptığını algılayacak durumda değil. Asıl kabahat bu çocuğun düştüğü duruma prim verip, onu alkışlayan, “aferin, süpersin” diyen büyüklerde.