Paylaş
◊ Bir bayram günü sen de Kıbrıs’tasın ben de. Herkes tatilde, biz ise çalışmaya devam...
- Evet. İşinin peşinde olmak, işine saygılı olmak böyle bir şey. Senin de benim de başarımız burada yatıyor.
◊ Bu tempoyla ayakta durmak da zor. Kaç saat uyuyorsun?
- Uykumdan kesinlikle ödün vermiyorum. Biyolojik ritmime göre gece 02.00-03.00 gibi yatıp, 10.00-11.00 gibi uyanırım. Hep aynı saatler ve hiç değişmez. Bunu iş için, para için bile bozmam.
◊ Nasıl oluyorsun uykunu alamadığında? Sinirli mi, ruh gibi mi?
- Kafam hiç çalışmıyor. Tabiri caizse adımı sorsalar bir dakika sonra söyleyecek duruma geliyorum. Üç saat uykuyla demir gibi duran arkadaşlarım var. Bakıyorum, şaşırıyorum.
◊ Bayramlarda hep çalıştın mı? Bir bayramı da evde geçiremeyenlerden misin?
- Eskiden böyle değildi. Ben meşhur olduğumdan beri iki, üç nesil görmüş bir sanatçıyım. 80’li yıllarda otellerde bayram programları olduğunu hatırlamıyorum. Şimdilerde iki bayram ve yılbaşı geceleri sanatçıların çalıştığı günler oldu. Hafızam beni yanıltmıyorsa bu sistem 1995 yılından sonra doğdu. Burada müessesenin amacı Coşkun Sabah konseri satmak değil de oda satmak. Yılbaşında da artık hep otellere yöneldik. Eskiden biz hep restoranlarda kutlardık yılbaşını. Şimdi bir restoranın oteller karşısında dayanması mümkün değil.
BİZİM AYRILIK OLAYI BİRAZ ÇETREFİLLİ
◊ Çalışıyor olsan da bayram kutlamaları yapmışsındır. İlk kimi aradın bu bayram?
- Çok enteresan, dün eşimi aradım. İlk onu kutladım. Onlar Bodrum’da, ben İstanbul’daydım iş için.
◊ Küs olup da barıştığın birileri oldu mu? Bayramda küsler barışır derler ya...
- Ben sosyal yapı olarak çok dışadönük biri değilim. Onun için zaten çok samimi olduğum kimse yok. Yalnız özel hayatımda yaşadığım bir süreç var. Onda da mahkemeden yayın yasağı olduğu için, konuşamayacağım.
◊ Ama o yayın yasağını sen aldırdın. Öyle değil mi?
- Evet ben aldırdım. Çünkü bilgi kirliliği oluştu. Bizim olay biraz çetrefilli. Bilen bilmeyen herkes konuşmaya, bir taraflara çekmeye başladı. Olay çok değişik yerlere gitti, saptırıldı. Baktım bu işin önünü alamayacağım, tek çarenin bu olduğu kanaatine vardım.
◊ Belki de bunu kendini ve aileni korumak adına yaptın.
- Şimdi bizim konuşmamız, iki tarafın da açıklama yapması çok yersiz. Hakim kararını verir, sonra iki taraf da istediği yorumu yapabilir.
YALNIZLIK KABUS GİBİ
◊ Toplumda bekarken “Ne zaman evleniyorsun”, evliysen de “Ne zaman boşanıyorsun” sorusu gündemde oluyor. İnşallah bunu isteyenlerin negatif bulutları dağılır üzerinizden. Ama siz seviyorsunuz birbirinizi. Ben öyle anlıyorum en azından...
- Benim söylemlerimde zaten hiçbir zaman negatif bir şey yok. Bence aile olmak çok önemli. Bunu yaşadım 19 yıl boyunca. Şimdi kabus gibi geliyor bana şu anda yalnız olmak. Ben 43 yaşına kadar yalnız bir hayat yaşadım.
◊ Nasıl bir hayattı o?
- Çok yoğundum, başımı kaşıyacak zamanım yoktu tabiri caizse. O şekilde olduğu için kendi kendime yettim. Şimdi de öyle bir tempom var ama yalnızlığı tercih etmiyorum. Aileye sahip insanlar toplumda daha saygın oluyorlar. Tek olan toplum tarafından dışlanıyor bence.
◊ Neler oluyor yalnız olunca?
- Yalnız olan insan bir kere aile yapısına giremiyor. Mesela biz iki aile bir yerlere gezmeye giderdik. Şimdi bir aile benimle tek başıma bir yere gitmez. Ben bekar arkadaşlarımla takılacağım, iki bekar tatile çıkacağız desem o da bana uymaz. Ben bu gerçeği bilen bir insan olduğum için bu evliliği kurtarmaya çalışıyorum. Kurtaracağım da inşallah.
HANIM MAHKEMEYE VERİNCE ŞOK OLDUĞUM İÇİN “İNTİHAR EDERİM” DEDİM
◊ Bir ara “İntihar edeceğim” demiştin. O biraz abartılı bir durum değil miydi?
- O ilk şoktu. Hanım beni mahkemeye verdiğinde oradaki gerçek duygularım öyleydi. Ben rol yapmasını da sevmem zaten, iyi rol yapamam. Bir anda böyle olunca şok oldum, beklemediğim bir şeydi. “İntihar ederim” dedim. Ama şunu da vurguluyorum; yüce Tanrımız insanı öyle bir yaratmış ki, o anki duruma adapte olma gücünü insanın içine vermiş. Hayal ettiğinizde dayanamayacağınızı düşündüğünüz şeylere adapte oluyorsunuz. Ben sonra buna adapte olmaya başladım.
◊ Şimdi nasıl durumlar? İlk şok ertesi?
- Nasıl o ilk şokla intihar ederim dediğimi inkar etmiyorsam şu anda da bu bekarlık hayatına adapte olduğumu aynı şekilde açık yüreklilikle itiraf edebiliyorum. Biraz önce saydığım şeylerin arkasındayım ama sonunda ölüm yok. Her şeye alışıyorsun.
BU DÖNEMDE DOSTUMU DÜŞMANIMI TANIDIM
◊ Haksızlığa uğradığını düşünüyor musun bu ayrılık konusunda?
- O da yorum içerisine giriyor, yayın yasağı nedeniyle söyleyemem. Ama şunu söyleyebilirim bu konuda, ben dostumu düşmanımı çok iyi öğrenmiş oldum. Düşman gibi gördüğüm kişiler bana elini uzattı. Ama samimi olduğum biri ne olduğunu sordu, anlattıktan sonra sadece “Hayırlısı olsun” diyerek konuyu geçiştirdi. Bu da bana bir tecrübe oldu.
SAHNEDE SİHİRBAZLIK YAPTIĞIMI DÜŞÜNÜYORUM
◊ Sen bir röportajında “Sistem erkek sanatçıları öğütüyor” demiştin. Ama bakıyorum da hiç öğütülmüş gibi bir halin yok. Konserden konsere koşuyorsun. İstisna mısın sence?
- Ben bu lafımın da arkasındayım. Kadınlar farklı. Ajda Pekkan örneği var önümüzde. Ama Tarkan o yaşa gelse süperstar kalabilir mi? Beni örnek gösteriyorsun ama ben sihirbazlık yaptığımı düşünüyorum. Ben Mandrake’yim. Benimle ilgili olumlu hiçbir şey medyaya düşmez. Kulaktan kulağa, beni dinlemeye gelenlerin memnuniyetiyle buralara gelen biriyim. Bütün müzik sektörünün batakta olduğu son 10 yılda ben çarşamba günleri üç yıl Maçka Kalamata’da sahneye çıktım ve mekan tıklım tıklım dolu oluyordu. Bir insan her çarşamba mekanı dolduruyorsa bunun bir haber olması gerekiyor. Ama söylesen haber değeri yok derler. “Bu adam sihirbaz mı” demeleri lazım.
◊ Peki sorayım o zaman: Sihirbazlık mı yapıyorsun sahnede? Sahne zekası nasıl bir şey?
- Sahne zekası çok önemli. O gecenin hangi saatinde hangi müziği yapmak gerektiğini bilmek. Bize geceyi emanet ediyorlar. “Al ne yaparsan yap, insanları mutlu çıkart” diyorlar. Bizim lisede öğrendiğimiz kompozisyon dersi gibi. Sahne budur. Bir akış gerektirir.
◊ Romantik bir erkek misin?
- Geçmişte çok daha romantiktim. Bekarken yaşadığım bir ilişkimin travmasından sonra kendimi terbiye ettim.
FUTBOLDAKİ GÜCÜMÜZ BELLİ
◊ Futbolla aran nasıl? Takip ettin mi milli takımı? Neler hissettin elendiğimizde?
- Çok iyidir aram. Takip ettim. Duygularımızı çok yoğun yaşayan bir ulusuz. Biz negatifi de pozitifi de çoğaltıyoruz, mercek altına alıyoruz. Bizde mercek sistemi çok öndedir. Ufacık başarıyı da mercekle görüyoruz, büyük başarı sanıyoruz. Burada da onu yaptık. Biz ufacık bir başarıyla gittik Avrupa Şampiyonası’na. O başarıyı milli kahramanlığa dönüştürdük. Beklenti çok büyüdü. Arda’ya, Fatih Terim’e yapılan bu linçin de altında o yatıyor. Yüksek beklenti sonucunda böyle bir gerçekle yüz yüze kaldığımızda nefret ve infial oluştu, sosyal medya çalkalandı. Bizi bu kadar beklentiye sokanlar utansın. Bizim futboldaki gücümüz belli zaten.
YAŞ ALDIKÇA DUYGULAR TÖRPÜLENİYOR, NASIRLAŞIYOR
◊ Niye? Romantizm yaramıyor mu?
- Çünkü çok büyük depresyon yaşadım. Üzüntü, stres yaşadıktan sonra bir duvar kurdum, önlem aldım. Çok romantik olmamam gerektiğine karar verdim. Zarar veriyor çünkü, kendimi eğittim. Romantik olmasam eskiden böyle şarkılar çıkmazdı zaten. Kendimi eğittim ama çok da iyi olmadı. Bakın son 15 yılda bir şey yok. “Baharı Bekleyen Kumrular”ı ben 23, 24 yaşında besteledim. Olacak iş mi? Çok genç bir yaş böyle bir şarkı için. Ama duygular çok yoğun. Duygular yaş aldıkça törpüleniyor, nasırlaşıyor.
CUMHURBAŞKANI İLE SANATÇI YAKINLIĞI KADAR NORMAL BİR ŞEY YOK
◊ Bu aralar Cumhurbaşkanı’nın sanatçılarla bir araya gelmesi çok konuşuluyor.
- Evet, bundan ben de nasibimi aldım. Ben de çağırıldım, gittim.
◊ Senin Turgut Özal’la da bir yakınlığın vardı. Yani devletle sanatçı yakınlığı meseleleri yeni değil...
- Evet. Bu normal. Dünyada da böyle. Ronald Reagan ile Michael Jackson’ın balkonda birlikte resimleri var. Cumhurbaşkanı devletin en üstü. Birinci makam. Sanatçılar da bir topluluğu oluşturan öğelerden birisi, en önde giden. Cumhurbaşkanı ve sanatçı arasındaki diyalog kadar normal bir şey olamaz.
◊ Sen bu durumda bunu en eski yaşayanlardan biri oluyorsun...
- Aynen. Turgut Özal’la olan samimiyetimiz, gönül bağımızdan önce böyle bir görüntü yoktu. Cumhurbaşkanı da bir birey, öyle de düşünmek lazım. Onun da bir tercihi var. Günlük hayatta dinlediği albüm var. Sevdiği sanatçı var. Müziğinden hiç anlamadığı, hoşnut olmadığı sanatçı var. Turgut Özal da Semra Özal da Coşkun Sabah müziğini bireysel olarak tercih edip benimsiyorlardı.
◊ Elektro ud seninle başladı. Şimdi durum nasıl? Fazlasıyla yayıldı, öyle değil mi?
- Benimle başladı. Şu anda herkes elektro uda döndü çünkü sahne rahatlığı var. Benim sahne performansımın artmasında elektro udun çok etkisi var.
◊ Patenti sende olsaydı belki de çok zengin olmuştun!
- Belki de. Ama onu hukukçular ancak çözer. Ben sadece ölçülerinde yardımcı oldum. Her enstrümanın elektrosu var. Yapan kişinin atölyesindeydik, elektro gitar çaldık, bunu uda da yapalım dedim. Ölçülerini falan aldık, altı ay sonra gönderdi bana.
◊ Şimdi sahne için ne icat edilmesi istersin?
- Artık bir tek klavye ile diğer enstrümanları çalabiliyoruz. Yıllardır bir klavye ile çalışıyorum bir de teambox’ım var. Bir de udla bir orkestra gibi olduk artık. Müzikal anlamda bir çöküntü yok. Belki uda bağlı bir modülle farklı enstrüman sesleri duyulabilir. Böyle bir sistem içerisinde bir çalışmadayım şu anda.
“ANILAR”I TARKAN OKUSUN İSTERİM
◊ Müjdesini verebileceğimiz yeni bir çalışma var mı?
- “Coşkun Sabah şarkıları” gibi bir projemiz var. Çeşitli sanatçıların benim şarkılarımı okuyacağı.
◊ Şahane bir proje. Hatta bence geç bile kaldın...
- Evet. Çok geciktik. Kayahan ve Orhan Gencebay projesi çok başarılı oldu.
◊ Modern düzenlemeler mi yapacaksınız? Nereden çıkacak bu iş?
- DMC ile çalışacağım, Samsun Demir ile ilk toplantıyı yaptık bile. Önce okuması gereken kişileri tespit ettik. Mesela Murat Boz, Funda Arar, Ebru Gündeş, Sibel Can gibi aklımızda olan isimleri listeledik. Hatta Tarkan da olabilir. Belki kendi albümü çıkacağı için ‘beni mazur gör’ diyebilir haklı olarak. Saygı duyarım. Ama belki de ‘Anılar’ı okur. Bu şarkıyı çok seviyor çünkü. Öyle bir şey olursa ‘Anılar’ı onun okumasını isterim.
Paylaş