Paylaş
Ensest konusunda Birleşmiş Milletler raporuna göre yapılan sıralamada Türkiye 5. sırada yer alıyormuş. Bir de Türkiye’de kapalı kapılar arkasında kalan vakaları hesaplasalar sıralamada kim bilir nerede olurduk?
Düşünmek bile istemiyorum!
“Atlıkarınca”nın senaryo yazarları İlksen Başarır ve Mert Fırat, yazarken ensestin köküne inmeyi çok istemişler, tutunacak bir dal bulup, senaryoyu onun üzerine kurmak adına. Ama bulamamışlar...
“Ensestin belli bir nedeni yok” diyor Mert Fırat, “Milyon tane vaka varsa milyon tane de sebep var. Her vaka kendi içinde sebebini üretiyor. Ensest daha çok alt sınıfta ya da Türkiye’de belli bölgelerde olur diye bir şey de yok. Alt sınıf ya da üst sınıf fark etmiyor. En fazla vaka her yerden insanın toplandığı İstanbul’da.”
“Atlıkarınca” da işte bu yüzden orta sınıf bir aileyi ve mesleği belli olmayan ebeveynleri ele alıyor.
Mert Fırat’la ensesti, “Atlıkarınca”nın nasıl çekildiğini ve tabii bolca da filmin küçük yıldızı Zeynep Oral’ı konuştuk.
Sohbetinin tamamı bu cumartesi sabahı Kanal D’de “Cinemania”da.
Çığlık geliyor
İlk “Çığlık” filmi, korku sineması açısından yeni bir soluk, canlanma demekti.
Wes Craven, 80’li yıllardaki korku filmi kurallarını ters yüz ederek başarmıştı bunu.
“Seks yapan genç ölür” kuralı, ilk cinsel deneyimini yaşayan Sidney’in hayatta kalmasıyla yıkılmıştı örneğin.
Wes Craven, ilkinden 15 yıl sonra çektiği “Çığlık 4”te korku sinemasında geçen 10 yılın kurallarını ters yüz edeceğini söylemiş.
“Çığlık 4”, 15 Nisan’da dünya ile aynı anda Türkiye’de de vizyonda olacak.
Filmin ilk gösterimi ise İstanbul Film Festivali’nde gece yarısı seansında, yani günün en korkunç ve ürkütücü vaktinde.
Gel de izlerken ‘Çığlık’ atma bakalım.
Bu ödül Türk sinemasının
Cinemania, ayakligazete.com TV Yıldızları Ödülleri’nde 2010 yılının ‘En İyi Kültür Sanat’ programı seçildi.
Öncelikle ayakligazete.com ve tıklayanlarına, sadece kendim değil, büyük işler başaran küçük ekibim adına da teşekkür ediyorum.
Ve tabii bir teşekkür de bir “kültür sanat” programının arkasında durarak bugünlere gelmesine olanak sağlayan Kanal D’ye ve yönetimine.
“Cinemania”, tekrarlarında bile 20’li share alarak yüzleri kara çıkartmadı neyse ki.
Türk sineması sadece gişede değil, televizyonda da izlendi yani.
Mutluyuz.
Daha nice yıllara, nice ödüllere...
Hayko Cepkin’i sevmek
Saçlarımın iki yanı asla aynı hizada olmadı.
Birazı uzun birazı kısa, asimetrik, deforme, alışılmışın dışında.
Ruhun karmaşasının, isyanın, rahatsız iç dünyanın dışa vurumu, gayet doğal.
Hayko Cepkin de benden, bizden.
Saçıyla, başıyla, derisiyle, kendisiyle oynamayı seviyor.
Saçının yarısını kestiriyor, bir kısmını kazıtıyor, her yerine dövme yaptırıyor, gün geliyor gözlerinin altını kırmızıya boyuyor.
Ve bu haliyle bana çok etkileyici ve çekici geliyor.
Üstelik yırtıcı vokaliyle şahane de müzik yapıyor.
Herkes onu, tipini, şarkılarını sevmek zorunda değil tabii, ama benim gibi düşünenler olduğunu da bilsin istedim.
Paylaş