Paylaş
Bunun Recep İvedik 2’nin vizyona girmesine borçlu olduğumuzu düşünenler var.
Ben o kadar art niyetli olamayacağım, sadece “hoşgeldi, iyi ki geldi” diyorum.
Var mısın Yok musun’da izlediğim Cem kendinden emin, pozitif enerji yüklü, güleryüzlü, espriliydi.
Tedavi gören Elif’e yapacağı yardımı kimsenin gözüne sokmadan, hatta çaktırmadan yapmış olmasıyla da farkını ortaya koydu.
Başkası olsa verdiği her kuruş için sesini biraz daha yükseltirdi herhalde.
A.R.O.G’un yabancı ülkelere satışı için Berlin Film Festivali’ne katılan Cem Yılmaz, döner dönmez Cinemania’da konuğum oldu.
Detaylar programa kalsın tabii ama Cem’in yeni filmleriyle ilgili müjdelerini daha fazla geciktirmeyeyim.
Bu yıl iki film birden (sandığınız gibi değil!) çekmeye hazırlanan Cem Yılmaz, önce G.O.R.A’daki porno film yapımcısı Erşan Kuneri’nin hayatını perdeye aktaracak. Çok stil olacağını söylediği bu filme gelecek yaş sınırını tahmin etmek güç değil tabii!
Cem’in ikinci projesi evlilikle ilgili.
Yıllardır evlilikle ilgili sorulara “evlilik çok masraflı, düşünmüyorum” gibi esprili ve kaçamak cevaplar veren Cem Yılmaz, çevresindeki evliliklerden yola çıkarak çekeceği filminde yanlış evliliklerin romantizmi nasıl öldürdüğünü anlatacakmış.
Ele aldığı her konunun derinine inmeden, enine boyuna incelemeden bırakmayan Cem bu senaryoyla birlikte tecrübe sahibi olur, evliliğin nasıl olması ve nasıl olmaması gerektiğini iyice anlar bence.
Ve bir bakmışız film vizyona girdiğinde Cem, filmden sonra artması kuvvetle muhtemel olan “ne zaman evleneceksiniz?” sorularından da bıkıp, evlenme kararı almış!
Seneye çifte düğün olursa hiç şaşırmayın.
Bunlar da benim Oscar adaylarım
Cengiz Semercioğlu geçen günkü yazısında “Oscar adayı filmleri korsandan izliyorum, tahminlerimi yakında açıklarım, tıpkı sinema yazarları gibi” dedi ve ertesi gün de adaylarını açıkladı.
Böylece kendisinin korsan izlediğini kabul etti ama laf arasında bizi de korsan izlemekle suçlamış oldu.
Şimdi ben de kendi adaylarımı açıklamadan önce kısa bir savunma yazmak durumundayım.
Cengiz’in bilmediği, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi, Frost-Nixon ve şüphe (Doubt) olmak üzere Oscar adayı filmlerin çoğunun geçen haftalarda vizyona girmiş olduğu.
Altın Küre’yi alan ve Cengiz’in korsandan izlediğini söylediği Slumdog Millionaire’e gelince. Evet, filmin vizyon tarihi 27 şubat, ama sinema yazarları o filmi özel basın gösteriminde izledi bile.
Mickey Rourke’un başrolünde olduğu Güreşçi’yi de Antalya Altın Portakal’da oyuncularının da katılımıyla yapılan galasında görmüştük (hatta ben daha o zamanlarda Oscar adayımın Rourke olduğunu yazmıştım)
Uzun lafın kısası, sinema yazarları Oscar adayı filmlerin büyük bir kısmını izledi, hem de evde değil, sinema salonlarında.
Temize çıkmışken şimdi geleyim benim adaylarıma.
Cengiz, Danny Boyle’ın yönettiği Slumdog Millionaire’i tek geçmiş.
Hindistan’da geçen film fena değil, ama bence “yılın en iyisi” de değil.
Bollywood kokan bu filme, Oscar’ın habercisi olan Altın Küre ve Yönetmenler Birliği ödüllerini almış olmasına rağmen, Akademi üyelerinin pas vermeyeceğini düşünüyorum.
Hatta bu konuda Cengiz’le iddiaya girmeye de hazırım. Bu yıl En ıyi Film ve Yönetmen, Benjamin Button’ın Tuhaf Hikayesi ile David Fincher olacak.
Oyuncularda Heath Ledger ve Kate Winslet banko gibi ama En ıyi Erkek Oyuncu dalında benim güreşçi Mickey Rourke’um, Cengiz’in politikacı Sean Penn’i dövecek gibi.
Barselono Barselona filminin çaçaron eski eşi Penelope Cruz’un da şüphe filmindeki Viola Davis’in yanında pek şansı yok.
Diyorum ve Oscar’ların açıklanacağı pazar gecesini iple çekiyorum.
Not: Cengiz’cim işin yoksa pazar gecesi töreni izlemek üzere bize bekliyoruz. Sana söz, Benjamin Button, David Fincher ve Mickey Rourke Oscar’ı alınca fazla sevinmeyeceğim.
Bugünkü yayınımız Ankara’dan
Her perşembe olduğu gibi bu akşam da Ferhat Göçer’le birlikte sunduğumuz Güzel şeyler’de, 18.00-20.00 arası TRT FM’deyiz. Ama bir farkla. Ferhat’ın Ankara konseri nedeniyle yayını bu kez Ankara Südyoları’ndan yapıyoruz. Bu haftaki konuları yarın vizyona girecek olan ‘Bir Alışverişkoliğin itirafları’ ve ‘The Spirit’ filmlerinden seçtik. ‘Sin City’ tarz bir çizgi roman uyarlaması olan “The Spirit”, yaşadığı şehre aşık olan ve onu suçlulardan temizlemeye çalışan bir kahramanın hikayesini anlatıyor. Buradan yola çıkarak şehirlerin ruhunu anlatan şarkılar neler olabilir diye düşündük ve ‘ıstanbul’da Sonbahar’, ‘ızmir Yanıyor’, ‘Bodrum Bodrum’ gibi parçalarda karar kıldık.
Paylaş