Paylaş
İstanbul’un filmlerdeki tasvirini beğenelim, beğenmeyelim, bu sene tüm dünya İstanbul’un adını duydu, özellikle de eski İstanbul’u tanıdı.
Biz direkt DVD’ye gider derken dünyada hayli iyi gişe yapan “Taken 2”, James Bond’un 50. yılını kutlayan “Skyfall” derken şimdi de Oscar zamanı adını sıkça duyacağımız “Argo”da İstanbul görüntüleri izliyoruz.
Ajanlar bir bir şehrimize uğradı. “Taken 2”deki eski CIA ajanı Bryan Mills, “Skyfall”daki MI6 ajanı 007 James Bond’dan sonra Argo ile CIA için çalışan biri daha İstanbul’a geldi.
CIA görevlisi Tony Mendez, İran’a giderken İstanbul’dan aktarma yapıyor ve burada başka bir ajanla buluşup yardım alıyor. Sonrasında vize almak için İran Konsolosluğu’na uğruyor.
Ajanların buluştukları yer, tüm ihtişamıyla Ayasofya Camii.
Ben Affleck, Ayasofya’da çekim yaparken aydınlatma sisteminden hoşnut değildi. Bu nedenle ortadaki büyük avizenin 150, diğer 30 avizedeki 2 bin ampülü yenileriyle değiştirildi.
Argo’da İran sahnelerinin çoğu da mekanlar İran’a benzetilerek Beyoğlu, Fatih ve Eminönü’nde çekildi.
Bu çekimler için ekibe her türlü kolaylığın sağlandığı, çekimler rahat yapılsın diye pek çok caddenin trafiğe kapandığını biliyoruz.
“Argo”nun fragmanında İstanbul’dan bahsetmediği için eleştirilen Affleck, yapımın internet sitesine “Bu film, Los Angeles, Washington D.C ve İstanbul’da çekilmiştir” diye yazınca bu sorun da çözülmüş oldu.
“Taken 2”nin neredeyse tamamı İstanbul’da geçer, “Skyfall” İstanbul’da açılır, “Argo”da İstanbul sahneleri vardır ve İstanbul bunun dışında filme çekim platosu olarak da ev sahipliği yapar.
İstanbul, 2012’de dünya sinemasında daha önce hiç olmadığı kadar öne çıktı, stratejik ve turistik bir değer kazandı.
Bu durum, 2012’nin “en”leri arasında yer almayı hak etmiyor mu şimdi?
Ajda ile show time
Ajda Pekkan da yazılarıyla bizlere katıldı.
Amerika, bir diyeceği varsa bunu milyonlarca kişiyi bir cümlesiyle etkileyebilen ünlü isimlere söylettirme yöntemini çok önce keşfetmişti. Ajda Pekkan bir değil, bin cümlesiyle Hürriyet Kelebek okurlarına seslenmeye, onları etkilemeye başladı.
Yazıya çok doğru bir giriş yapmış... “Niyetim köşe yazarı olmak değil, eğlenmek ve sizi eğlendirmek” diyor. Gelecek her türlü eleştiri orada kalıyor o böyle deyince. Ve sonrasında başlıyor etkilemeye.
Ben en çok pazardan alışveriş yaptığını itiraf ettiği, “Pahalı elbiseler almayın” dediği yazısını ve “seks tembeli olmayın” tavsiyesini beğendim.
O yazıdan sonra kim bilir kaç kadın, erkek pijamalarını çıkarıp, kendilerine çekidüzen vermiştir. Sadece sahnede değil, evde de “show time” ne kadar doğru bir yaklaşım.
Saba Tümer harakiri yaptı
Geçen gece “Burada Laf Çok”ta Mesut Yar’a konuklarından biri şöyle diyordu:
“Bu, çıktığım son program. 2013’te katıldığım programlardan bir miktar para isteyeceğim ve bunu bir sosyal yardım kuruluşuna bağışlayacağım.”
Bunu diyen, konuk alan programlarla hayatını kazanan bir televizyoncu. Bugüne dek ağırlamadığı ünlü neredeyse yok. Ama bunlardan hiçbirinin para istediğini sanmıyorum.
Saba’nın (Saba Tümer) söylediği, yapmak istediği şey çok güzel aslında, keşke herkes çıktığı programlardan yardım kuruluşlarına para alabilse.
Ama televizyon programlarının da bütçeleri ortada. Çoğu rica minnet konuk getiriyor.
Her konuk Saba gibi para istemeye kalksa programların vay haline! Saba harakiri yaptı demem bundan.
Hayvanlar dünyasından iki iyi şey
- Bayrampaşa Belediyesi öyle güzel, korunaklı kedi köşkleri yapmış ki, insanın kedi olası geliyor. Fatih Parkı’ndaki 10 kedi köşkünün açılışı bugün. Kar kış kapıdayken sokak hayvanlarını düşünmek ne güzel, tebrik ediyorum.
- Trump Towers Mall’daki köpekbalığı sergisine mutlaka gidin. Filmlerde gördüklerimizin aksine avcı değil genelde av olan bu hayvanların nesli, hem bu yanlış algı hem de porsiyonu 100 dolara satılan yüzgeçleri için yapılan katliam nedeniyle tükenmekte. Çocuklarınız Jaws efsanesi ile köpekbalıklarından korkarak büyümesin, gerçekleri görsün. Ekosistemi korumak açısından köpekbalıklarını öldürmek değil, korumaları gerektiğini anlasınlar.
Paylaş