Bu kadar mı çirkin olunur

Semir Aslanyürek, Eve Giden Yol filminin çekimlerine başladı.

Ödüllü bir senaryodan yola çıkan film, I. Dünya Savaşı sırasında Antakya ve çevresinde yaşanan bir aşk ve intikam öyküsünü anlatıyor. Aslanyürek, kaynayan bir kazanı andıran Ortadoğu’nun yüzyılın başında da çok farklı bir yer olmadığını gösterecek filminde.

İlk gün biz de setteydik.

Usta sanat yönetmeni Mustafa Ziya Ülkenciler’in yarattığı çekim mekánları müthiş. 1914’lerin Antakya’sına ait bir avlu, çarşı ve hamam görmek için zamanda yolculuk yapmaya gerek yok. Beykoz’a gitmek yeterli.

Dekor kadar oyuncuların üzerindeki kostümlere de bayıldım.

Beni görüntüsüyle en çok şaşırtan kişi ise Emre Altuğ oldu.

Kendisinin kadroda olduğunu duyunca filmin jönünü o oynayacak sanmıştım. Karşımda saçı sakalı birbirine karışmış, dişleri sapsarı, yüzü yara bere içinde bir Emre görünce fikrim değişti tabii.

Güzel, yakışıklı oyuncuların rol gereği çirkinleşmelerinden pek hoşlanmıyorum.

Ama gelin görün ki, onlar farklı kılıklara girmeye, tiplerini değiştirmeye bayılıyorlar. Çünkü bu bir meydan okuma. Onların sadece fiziksel özellikleriyle var olmadıklarının bir kanıtı.

İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü mezunu olan Emre de işte bu nedenle Eve Giden Yol’daki Halit karakterini kariyerinde önemli bir yere koyuyor.

Halit, filmin kötüsü, çirkin, kıskanç bir adam. Sevdiğinden karşılık alamadığı için deliye dönüyor ve yapmadığını bırakmıyor.

Emre, bu rol için çok zor bir yaz geçirmeyi göze almış.

Yeni dizisi ve Eve Giden Yol’un çekimleri aynı anda sürüyor çünkü. Şu anda filmin çekimleri için İstanbul’da. Sonra sırasıyla dizi için Venedik’e, film için Suriye’ye, dizi için İstanbul’a, film için tekrar Suriye’ye, dizi için Isparta’ya ve oradan film için Antakya’ya geçecek.

O anlattı, benim başım döndü.

Ne diyeyim, kolay gelsin.

Karayip Korsanları’ndaki Türkler

Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı’nı, Amerika’da bile vizyona girmeden önce izledik.

Hafta sonu filmle ilgili daha kapsamlı bir yazı yazacağım ama şimdiden söyleyeyim ki yerlerinizi geç kalmadan ayırtın; film nefis, tam bir yaz bombası. 2,5 saat sonunda daha yok, diyor, salondan aklınız Jack Sparrow’da kalarak ayrılıyorsunuz. Hiç ara vermeden üçüncü filmi oynatsalar, oturur, izlenir, o kadar yani.

Filmin biz Türkler için sürprizi ilk yarısında. Jack Sparrow’un şapkasını bulan iki denizci Türk ve haliyle filmde Türkçe konuşuyorlar. İngilizce izlerken Türkçe duyunca şaşırıyor insan. Dudak hareketleri olmasa araya dublaj karıştı sanacağız.

Geçen gün, Türklerin bu filmde ne işi olabilir, diye oturup, konuştuk biraz.

UIP’nin Türkiye basın sorumlusu Hakan Sonok, dev ahtapotların cirit attığı açık denizlerde geçen ve yurtdışında da giderek popüler olmaya başlayan Tarkan filmlerine bir gönderme yapmış olabileceklerini söyledi.

Bu arada Keith Richards ve Karayip Korsanları’yla ilgili soru işaretlerine de son nokta koyuldu.

Rolling Stones’un efsanevi gitaristinin, Johnny Depp’in yakın dostu ve eksantrik Jack Sparrow karakterinin ilham kaynağı olduğunu biliyorsunuzdur. Richards’ın, bir sonraki filmde Jack’in babası olarak kamera karşısına geçeceği kesinleşti.

Üçüncü film denildiğinde sabırsızlanmak için bir başka neden daha var yani.

Bu filmi görmüştüm

B
u yıl Cannes Film Festivali’nde Zinedine Zidane üzerine bir belgesel izlemiştim. Real Madrid ve Villareal arasında oynanan bir maça 17 kamera yerleştirerek çekmişler filmi. Arada Zidane hakkında bilgi veren altyazılar geçiyor, ama 90 dakika boyunca sahada olup biteni ve Zizou’yu izliyorsunuz.

Pazar gecesi Dünya Kupası finalini izlerken işte bu film geldi aklıma. Bizde vizyona girmez diye düşünüyordum, ama Zidane son maçında kapanışı öyle bir ’kafa hareketi’yle yaptı ki, bir Zidane belgeseli görmek isteyeceklerin sayısı pekala artmış olabilir!

Meraklısına not: Tarihe geçen bu kafa hareketini http://www.videbu.com/playvideo.php?vid=213 adresinden izleyebilirsiniz.
Yazarın Tüm Yazıları