Vizyona giren filmlerle ilgili yazılarımı bildiğiniz gibi hafta sonları yazıyorum.
Ancak arada dayanamadığım, önceden tavsiye etmekten kendimi alamadığım filmler oluyor. "Uygunsuz Gerçek" de bunlardan biri.
Küresel ısınmanın vahim sonuçlarını gözler önüne seren, dünyanın hızla bir felakete sürüklendiğini anlatan bu belgeselin başrolünde, yaptığı sunuma "Ben eskiden Amerika’nın bir sonraki başkanıydım" gibi esprili cümlelerle renk katmasını bilen Al Gore var.
Al Gore sorunları, yapılması gerekenleri herkesin anlayacağı bir dille, detaylı bilgiler, örnekler ve istatistiklerle desteklediği müthiş bir sunumla anlatıyor ve ortaya koyduğu sonuçlarla insanı şok ediyor, ağlayacak hale getiriyor. Ben buzulların erimesiyle birlikte üzerine çıkacak buz tabakası bulamayan ve boğulup giden kutup ayılarına çok üzüldüm mesela.
Dediğim gibi bu hafta Oscar adayları arasında olan bu müthiş belgeselle ilgili detaylı bir yazı yazacağım, ama şimdiden söylüyorum, çevreye, doğaya ve yaşadığımız dünyaya karşı biraz duyarlıysanız bu cuma vizyona girecek olan "Uygunsuz Gerçek" belgeselini mutlaka görün.
Hatta yanınıza eş, dost, akraba kim varsa almayı da ihmal etmeyin. Uygunsuz Gerçek’i ne kadar çok kişi görürse o kadar iyi.
!f İstanbul’da iddialı filmler
!f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali’nde bu yıl da yine çarpıcı filmler var: Ryan Gosling’in En İyi Erkek Oyuncu dalında Oscar adaylığı aldığı "Half Nelson", ünlü müzisyen Tom Waits’in oynadığı "Wristcutters: A Love Story",En İyi Yabancı Film Oscarı’nın en güçlü adayı olan, bol ödüllü Alman filmi "Lives of Others",Kurt Cobain’in hayatını konu alan "Kurt Cobain-About a Son", İsveç Sineması’nın aşka ve cinselliğe farklı bir açıdan baktığı "En Soap" ve dört gözle beklediğim Güney Kore yapımı korku filmi "The Host" festivaldeki favorilerim arasında. 15-25 Şubat arasında gerçekleşecek !f’in programı, biletlerin satışa çıkacağı 7 Şubat’a yakın www.ifistanbul.com adresinde olacak.
Müslümanların kaderi bu mudur?
Bir ülkede yaşayan azınlıkların medya ve film dünyasında yer alış şeklinin öneminin tartışıldığı şu günlerde gündeme uygun olduğuna inandığım bir araştırmayı aktarmak istiyorum.
İngiltere’de yapılan bu araştırma, pek çok Hollywood ve İngiliz yapımında, hatta çizgi filmlerde bile Müslümanların hep kötü gösterildiğini ortaya koyuyor.
Rahatlıkla çoğaltılabilecek örneklerden bazıları şunlar: Denzel Washington ve Bruce Willis’li kadrosuyla New York’a yapılan terörist saldırıyı anlatan "The Siege",Arapları komik, abartılı aksanlarla konuşturup barbar olarak tanıtan Disney filmi "Aladdin" ve kötü Müslüman portreleri çizen İngiliz komedisi "East is East".
Bu tip filmler Müslümanları vahşi, tehlikeli göstererek insanların kafasında önyargıların oluşmasına neden oluyor ve doğal olarak bir İslam fobisine yol açıyor.
Bir de o araştırmada bahsedilmeyen ama konuyla ilgili olarak sözü edilebilecek Türk fobisi var. Yabancı filmlerdeki Türkleri bugüne dek çoğunlukla üçkağıtçı, düzenbaz, hırsız ya da kanun kaçağı rollerinde izledik.
Aklın yolu bir aslında; her dinin her ülkenin insanının iyisi de var kötüsü de. Bizim filmlerde hep iyi gösterilelim diye bir derdimiz yok, olamaz da zaten.
Önemli olan dengenin iyi kurulması. Hem siyaha hem beyaza hem de griye yer verilmesi.