Kimimiz sadece sanat filmlerini severek izler ve yazar, diğerlerine "Tu kaka" der.
Kimimiz ise popüler sinemaya daha bir yakın hisseder kendini. Bir önceki grup onlara hep yukarıdan, aşağılayarak bakar.
Bazı arkadaşlarımız ise tersten milliyetçilik yapar. "Kötü de olsa yabancı olsun" der ve Türk sinemasını baştan reddeder. Bizimkiler ağızlarıyla kuş tutsa onlara yaranamazlar.
Her türlü ayrımcılıktan, önyargıdan uzak durmamdan, hayatın tüm renklerini sevmeye çalışmamdan olsa gerek, kendimi hem sanat filmlerine hem de popüler sinemaya, hem yerli hem de yabancı filmlere yakın buluyorum.
Pragmatik gibi görünse de biraz da şöyle düşünmek lazım; sektörü kurtaran ve çarkın dönmesini sağlayanlar popüler filmler.
Kültür Bakanlığı’nın sanat filmlerine çıkardığı ödenekleri besleyenler de onlar.
İzleyicinin ayağını sinema salonlarına alıştıranlar da.
Bu yıl da Cem Yılmaz’ın "AROG", Gani Müjde yönetiminde Ata Demirer’li "Osmanlı Cumhuriyeti", Peker Açıkalın’lı "Desdere", Kurtlar Vadisi ekibinin "Muro: Nalet Olsun İçimdeki İnsan Sevgisine" ve Murat Şeker’in "Aşk Tutulması" gibi popüler ve gişe beklentisi yüksek filmler vizyonda olacak.
Bunların karşısında kuvvetli sanat filmleri var. Nuri Bilge Ceylan’ın "Üç Maymun", Derviş Zaim’in "Nokta", Semih Kaplanoğlu’nun "Süt", Erden Kıral’ın "Vicdan", Reha Erdem’in "Hayat Var" adlı filmleri merakla beklenenlerin başında geliyor.
Çoğu izleyici tabii ki önceliği popüler filmlere verecek.
Ama asıl mutluluğu bulanlar, hem sanat hem popüler sinemayı takip edenler olacak.
Size tavsiyem, popüler ya da sanat filmi diye ayırmayıp, türlerin iyi örneklerini ıskalamamanız.
Sanat filmlerinde iyi, farklı, biraz da entelektüel hissetmek, diğer yanda ise popüler sinemanın keyfini çıkarmak en güzeli.
’Te ha ye’ mi?
Bu yıl leyleği havada gördüm ya, telefonda bol bol ses kaydı dinliyorum.
En son İzmir uçuşum için telefona sarıldım.
THY destek hattı 0 212 44 0874 sürekli yoğun, bekletiyor da bekletiyor.
O arada araya bolca reklam koymuşlar tabii.
Ama tanıtımlar evlere şenlik, özensiz.
Aynı ses THY için bir cümlede "Te he ye", diğerinde "Te ha ye" diyor.
Doğrusunu bilmiyorum, uydurmayayım, ama duygu olarak derseniz, benim kulağıma hoş, ahenkli, uyumlu gelen "Te he ye".
"Te ha ye"den acayip rahatsız oluyorum.
Ama hep o kullanılacaksa ona bile razıyım.
Mümkünse "Te he ye" desinler, olmuyorsa "Te ha ye".
Yeter ki, bir öyle bir böyle yapmasınlar.
Serdar Ortaç’ın albümlerini küçümseyip, sonra da çaktırmadan alan ’sözde entelektüeller’ de var. Onları radyoda çalan Serdar Ortaç şarkılarını gizli gizli ezbere söylerken yakalayabilirsiniz.
Zaten tekerleme tarzı bu parçalar insanın diline bir dolandı mı tamamdır. Direnmeyip teslim olma zamanı gelmiştir.
"Şeytan"ın bize yaptığı da aynen bu işte.
"Önümüsse", "visse", "yüsse", "Hayaaaat beni neden yoruyossuuooauun" gibi bozuk, şımarık Türkçe’si insanı deli etse de şeytanı bir kere içimize sokuyor, bizi hapsediyor.
Ve şeytan diyor ki git yanaş şuna.
İşte o zaman da Kenan Doğulu giriyor devreye. Aynı cümlenin kendine ait olan "Yüzsüz Yürek" adlı parçada da geçtiğini söylüyor ve Serdar’a dava açıyor.
Evet, bu günlük yaşantıda kullanılan bir tabir ama ne yalan söyleyeyim "Şeytan"ı ilk dinlediğimde "Aaa, bu sözler Kenan’ın ama" dediğimi çok iyi hatırlıyorum.
Ve yazının başına dönüyoruz.
Serdar, şarkı yaparken gerçekten de sağdan soldan kırpıyor mu acaba? Belki, ama yine de şeytan diyor ki git yanaş şuna!
Mirren, kokain ve sarışınlık
Kokainden vazgeçmek için sayısız neden var. Yasak ve pahalı olması, sağlığa zarar vermesi bunlardan en bilinenleri.
Geçen yıl İngiltere kraliçesini canlandırarak Oscar alan Helen Mirren’ın vazgeçme nedeni ise hayli ilginç. Mirren, son röportajında itiraf ettiği bu bağımlılıktan Klaus Barbie sayesinde kurtulmuş. Klaus Barbie’yi bilirsiniz, kendileri İyon kasabı olarak tanınan Nazi lideri olurlar. Mirren, 1980’lerde kokaine verdiği paraların bu Nazi savaş suçlusuna yaradığını öğrenir öğrenmez kokaini bırakmış ve bir daha hiç kullanmamış.