Belediye başkanının değişmesinden ve TÜRSAK’ın perdeden çekilmesinden sonra Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin akıbeti ne olacak acaba diye çok düşündük.
Biz düşünmeye devam ederken neler olacağını görmemize az zaman kaldı.
Bu yıl 10 Ekim’de başlayacak olan Altın Portakal’ın genel sanat yönetmenliğini üstlenen Vecdi Sayar’la görüştüm, Altın Portakal’ın asıl amacının Türk sinemasını desteklemek ve Altın Portakal adını uluslararası platforma taşımak olduğunu söyledi.
Bu amaçla belli değişliklere gidilmiş.
Geçen yıllarda yapılan Avrasya Film Festivali ve yarışması bu yıl yok.
Yerini Altın Portakal içinde yer alacak ve o adla anılacak uluslararası yarışma alacak.
Ve burada gerek Asya, gerekse de Avrupa sinemasından filmler yarışacak.
Festivalin gösterim programında yer alacak yaklaşık 140 filmin yarısı Türk filmlerinden, diğer yarısı yabancı filmlerden oluşuyor.
Antalya izleyicisinin katılımını artırmayı hedefleyen festival yönetimi, kentin farklı bölgelerindeki okullarda film gösterileri ve söyleşiler düzenlemeyi planlıyor. “Müzik-Sinema ilişkisi” ve “Sinemamızın 60’lı Yılları” bu yılki festivalin ana temaları.
Ve gelelim kanın gövdeyi götüreceğini düşündüğüm ulusal yarışmaya.
Festivale 40’a yakın Türk filminin başvurması bekleniyor ve bunlar arasından sadece 10-13 film yarışma hakkı kazanacak.
Bu, başvuranların dörtte üçünün elenmesi demek.
Vecdi Sayar ön jüriyi, baskıları engellemek adına, yarışma hakkı kazanan filmlerle birlikte açıklayacaklarını söyledi.
Yani jüri ebediyen gizli kalmayacak ama iş bitene kadar da ön jüri kimdir kimse bilemeyecek.
Ben bu uygulamayı gayet yerinde ve sağlıklı buldum.
Bu arada ulusal yarışmaya bu yıl diğer ulusal festivallerde büyük ödül kazanmamış, televizyonlarda gösterilmemiş ve DVD’si piyasaya çıkmamış filmler katılabiliyor.
Başvurular için son tarih 25 Ağustos.
Fareler ve insanlar
Pazar gecesi Fear Factor Extereme’i izliyorum.
Gözde adlı yarışmacı kocaman bir akvaryuma yatırılmış, üstünde örümcekler, yılanlar ve fareler var.
Kızcağız bu çok da sevilmeyen hayvanlarla boğuşuyor.
İzleyicilerin çoğu tabii ki Gözde’ye üzülüyordur.
Ama benim gözüm farelerde.
Gözde, panik içinde, şuursuz bir halde, farelerin birini çırpı gibi bacağından yakalıyor, bir diğerini ip gibi kuyruğundan.
Ve fırlatıp atıyor diğer bölmeye.
Sağa sola çarparak yere düşen zavallı hayvanların eminim ki canları çok acıyor, korktuklarını hissedebiliyorum.
Çünkü kendimi fırlatılanların yerine koyabiliyorum.
Güliver boyutlarındaki birinin sizi bacağınızdan, kolunuzdan, kulağınızdan tutup üzerinden attığını bir düşünsenize.
Neler hissedersiniz?
Benim de işte Gözde değil, fareler için içim acıyor.
Suçsuz yere hor görülen, harcanan fareler mi, yarışmacılar mı?
Kesinlikle fareler...
Hüseyin Karadayı’nın yazı
Bu yaz çıkan albümlerden hit çıkmadığını artık hepimiz biliyoruz.
Seneye inşallah.
Yeni şarkıların zayıflığı ise remix’leri ve yeniden düzenlemeleri öne çıkarttı.
En çok da başarılı DJ ve prodüktör Hüseyin Karadayı’nın Fresh albümü tuttu.
Nereye gitsem Gönül ve Geri Dön’ün Hüseyin Karadayı düzenlemeleri çalıyor.
Birkaç akıllı dokunuş, ritim delisi olmuş gençleri bu eski şarkılarla kendinden geçirmeye yetiyor da artıyor bile.
Türk sineması Kanada’da
Çağan Irmak’ın ‘Karanlıktakiler’ ve Atıl ınanç’ın ‘Büyük Oyun’ filmlerinin Montreal Film Festivali Dünya Sinemasına Bakış (World on Focus) bölümünde gösterileceğini geçen hafta duyurmuştum.
Bunlara şimdi de Abdullah Oğuz’un ‘Sıcak’ı eklendi.
Bir anda sayı üçe çıkınca Montreal Film Festivali’ne değinmek şart oldu.
1977 yılından beri yapılan festival Kanada’nın en eskilerinden.
Açıkhava sinemalarıyla ünlü olan festivali Toronto’dan ayıran en önemli özelliği Hollywood filmlerine pek yüz vermeyip, dünya sinemasını ağırlıyor olması.
Montreal, Türk filmlerinin dünyaya açılması açısından önemli bir adım.
Abdullah Oğuz’un ‘Mutluluk’unun Miami Film Festivali’ne çağrılması Montreal’deki gösterimlerinden sonra olmuştu.
Bu yıl Montreal’e giden üç filmimizin de dünya yolculuğu doğru adresten başlıyor, yolları açık olsun.