Paylaş
Eleştirirken “berbat”, “dandik”, “sersemce”, “bayağı” sıfatlarını cömertçe kullanmakla övünmüş.
Acımasızca eleştiriyi şirin göstermeye, haklı çıkarmaya çalışmış.
Beni bilen bilir, Ahmet’in tam tersine, kırmadan eleştirmeyi, eleştirirken bile bir sonraki cümlede gönül almayı, güzellikleri ortaya çıkarmayı tercih ederim.
Bu nedenle “En sevdiğim hobi yıpratmadan eleştirmek” diyorum ve nedenlerimi de şöyle sıralıyorum.
BİR: Çünkü ben entele yaranma endişesi kaynaklı olduğunu düşündüğüm, acımasız eleştiri yaparak kendine hava katma geleneğini tarumar etmek istiyorum. Kişisel egolardan uzaklaşmak, eleştirirken adaletli, önyargısız ve iyi niyetli olmak gerektiğini savunuyorum. Ahmet Hakan’ın eleştirdiği aşırı pohpohlama kadar, tercih ettiğini söylediği yerin dibine sokmanın da yanlış olduğunu düşünüyorum.
İKİ: Çünkü ben Ahmet Hakan’ın deyişiyle ‘sersemin sersemi’ bir filmde bile, arandığında bir cevher bulunabileceğine inanıyorum. Bir yazarın, eleştiriyle birlikte bu olumlu yönleri ön plana çıkararak, yol göstererek bir sonraki işe katkıda bile bulunabileceğini düşünüyorum.
ÜÇ: Çünkü ben bir filme, bir diziye ne kadar emek harcandığını, bu işin ne kadar zor olduğunu çok iyi biliyorum. İnsanların emeklerinin sonucunu acımasızca aşağılayarak, eleştirerek, yorgunluklarının üzerine hayal kırıklığı ve öfke koymak istemiyorum.
Ve DÖRT: Ahmet Hakan’a soruyorum; modern dünya cezayla, sopayla değil, ödülle, sevgiyle eğitimi savunurken, sanatçı yıpratmayı savunman niye?
Radyocular artık televizyonda
Radyo dünyasından televizyona transferler çoğalıyor.
Beyaz tabii ki onların öncüsü, en bilineni. Bir süre önce ekranlar Alem FM’den Zeki Kayahan Coşkun ve Best FM’den Serdar Gökalp’le tanıştı. Sırada yeni isimler olduğunu da biliyorum, yakında duyarsınız.
Radyocu demek hitap gücü demek, cezbedici bir ses tonu demek, söz cambazlığı demek, akıcı konuşma demek, dolu dolu sohbet demek...
E bir de yakışıklı olunca televizyona transfer olmalarına şaşmamak gerek.
Cumartesi gecesi, yeni tanıdığım ama sesini, yorumunu ve duruşunu çok beğendiğim Gönen ile birlikte Cine5’te Serdar Gökalp Show’un konuğuydum.
Serdar sürprizli bir programcı, dersine iyi çalışıp, bildiklerini doğaçlamayla süsleyebiliyor.
Ama kendisinin kahkahasını, saç şeklini, gülüşünü, şakalarını, esprilerini, samimiyetini ve fırlamalığını da ayrıca çok sevdiğimi söylemem gerek.
Hem radyoda, Best FM’de hem de televizyonda takibe devam diyorum.
Ve tabii önümüzdeki yılın başlarında çekimlerine başlayacağı filmini merakla beklediğimi de eklemeden geçmiyorum.
Gelişmeleri buradan takip edebilirsiniz...
HAÇİKO diyor ki...
Köpeklerin evcilleştirilmesi, tarımın ortaya çıkmasından önce, kedilerinki tarımın gelişmesinden dolayı oldu. Mısırlılar kedilere değer veriyordu, çünkü kediler Mısır ekonomisinin temeli olan tahıl ambarlarını tehdit eden kemirgenleri avlıyordu.
Kediler zamanla sadece itibar kazanmakla kalmadı, tanrıça statüsüne de erişti:
Neşe, doğurganlık ve annelik tanrıçası Bast.
Bu, kedinin kadınlıkla özdeşleştirilmesinin başlangıcı oldu.
Sinemada dördüncü boyut
İki boyut yetmedi, gözlükleri taktık, filmlerin daha da içine girdik.
O da yetmemiş olacak ki, şimdi de koku kartlarıyla gireceğiz sinema salonlarına.
Filmi daha iyi koklayabilmek için!
Şaka değil, basın bülteni geldi bile... 16 Eylül’de vizyona girecek olan Robert Rodriguez imzalı “Çılgın Çocuklar 4D” (Spy Kids 4D) adlı filme girerken kapıda koku kartları dağıtılacakmış.
1’den 8’e kadar numaralı kazı ve kokla kartlarını perdede beliren numaralara göre kokladığımızda filmdeki kokuları alabilecekmişiz.
Filmi burnumuzla da takip etmemizi istiyorlar yani.
Buraya kadar her şey güzel de, Jessica Alba’nın başrolde olduğu “Çılgın Çocuklar 4D” ile ilgili eleştiriler fena ama.
Sezonun en kötü filmlerinden biri olduğu yazılıp, çiziliyor.
Onu bunu bilmem, yorumlar kötü olsa bile filmi koklama fikri yine de heyecan verici.
Rodriguez’in filmini gelecek hafta başı basın gösteriminde koku kartlarıyla birlikte izleyeceğiz.
Şimdiden meraklandım...
Film değil belki ama koku kartlarıyla sahneleri takip etme numarası beni yakaladı bile.
Paylaş