Paylaş
Atamama hastalığı diyorum ben buna.
Özellikle annelerimizde çok fazla.
Benimki hiçbir eşyasıyla vedalaşamaz mesela. “Anne şunu verelim” derim, “yok yeri gelir kullanırız, lazım olur” der çıkar işin içinden, benim asla bir daha bulamayacağım bir dolaba koyar hemen, saklar yani.
Hele o dantelli masa ve sehpa örtüleri, of of of. Kendi evime döndüğümde annemden pek de farkım olmadığımı anlamam çok zaman almadı. Ve şu an trend olan “sahip olduğun 50 eşyadan kurtul” akımına uymaya karar verdim.
1 değil 5 değil, 50 eşya!
Müzikle ilgili hiçbir şeyi atmama konusunda kendimden emin olarak başladım vedalaşmaya. Eski telefon kılıfları, kullanılmayan kulaklıklar, birbirine girmiş kablolar, hiç giyilmeyen şapkalar, gömlekler derken en fazla teknolojik ürünle vedalaştığımı gördüm.
Hepsinin devri geçmiş, yenileri gelince eski ve kullanılmaz kalmışlar.
Sonra Alison Lumbatis adlı blogger’ın sayfasına denk geldim.
İddialı bir cümlesi var; giysi dolabımızdaki kıyafetlerin yüzde 80’ini kullanmıyormuşuz. Dolabımı açtım ve oradan da eksiltmeye başladım.
25-30 eşyayı eledim şu ana kadar.
50’yi geçer 100’e dayanırım ben belki.
Hadi siz de katılın fazla eşyalardan kurtulma akımına.
Kolay olmuyor ama başlayınca da güzel olduğunu hissediyorsunuz.
Kar geliyor
Kar geliyor, öyleyse,
Günlerdir soğuk ve kar uyarısı yapılıyor.
İnsanlar evden çalışma hayalleri kuruyor.
Öğrenciler ise kar yağdığında valinin tatil açıklaması
için kulak kesilecekleri anı bekliyorlar.
Biz hayvanseverler üzgün ve endişeli, çocuklar soğukta kalacak, donacak, kar diz boyu olursa yiyecek de bulamayacaklar diye karaları bağladık bile.
Hep söylüyorum yineleyeyim, apartmanların kapılarını bugünlerde aralık bırakın.
Girip ısınsınlar.
Korkmayın yerleşmezler, hava açınca sıkılır giderler.
Biraz empati yaparsanız onlar soğukta kalmaz, siz de sıcak evinizde daha huzurlu olursunuz.
Şöyle bir hava almış!
Hani bazen derler ya çok sinirlendiğiniz zaman dışarı çıkın, hava alın, gezin biraz diye.
İtalya’da bir adam karısıyla kavga ettikten sonra sakinleşebilmek için evden çıkıp yürümeye başlamış ve kızgınlığının geçmesi tam 450 km. almış.
Şaka değil, gerçek.
Komo’dan yola çıkıp bir hafta sonra kendini Adriyatik kıyısında Fano’da bulmuş.
Değişik yani, sakinleşmek için yürüyüş değil de evden kaçma gibi duruyor sanki.
Bu kadar da abartmaya gerek yok, öyle değil mi?
Paylaş