FEDERAL Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wulf’un Türkiye’yi ziyareti ister istemez insanın aklına iki ülke ilişkilerinin geçmişini getiriyor. Uzun yıllar önce Almanya Şansölyesi (Başbakanı) Konrad Adenauer’in Türkiye’ye yaptığı tantanalı resmi ziyareti anımsayanlar, “iki ülkenin tarihe dayanan dostluğu”nun hep öyle gideceğini zannetmekte haklıydılar.
Oysa yaşam öyle devam etmedi:
Şimdi tam “Baba bir hırsız tuttum!” hikâyesine benzeyen bir ilişkimiz var. “Getir!” diyorsun “gelmiyor”, “Bırak!” diyorsun “gitmiyor.”
Zaten Şansölye Angela Merkel’e bakarsanız, ne Türkleri ülkelerine geri göndermeyi başarabildiler ne de onları Alman toplumuna entegre edebildiler.
Türkler orada Türk kaldı. Yani ne Alman davranış kalıplarını ne de Alman mantalitesini benimsediler.
Türkiye’de aynı durumla karşılaşılsa herkes var gücüyle “Kültür çeşitliliği zenginliğimizdir” diye lafa başlar, ağzından “Bize benzesinler” türü bir cümle çıkanı tükürük yağmuruna boğarlardı.
Sarrazin’in Merkez Bankası Yönetim Kurulu’ndan ayrılmasına bakarak, “Orada da tepki gösterilmiş ya!” demeyin.
Oradaki tepkinin ne kadarı “resmî” yani biraz da “zoraki” olduğunu öteki beyanlara ve yapılan araştırmalara bakınca anlıyorsunuz.
Örneğin şu anda Federal Almanya Şansölyesi Merkel’in siyasi ortağı olan Hıristiyan Sosyal Birlik Partisi (CSU) Genel Başkanı ve Bavyera Eyalet Başbakanı Horst Seehofer’in:
“Türkiye ve Arap ülkeleri gibi farklı kültür çevrelerinden gelenlerin uyum zorluğu çektiği aşikârdır. Bundan da kesinlikle şu sonucu çıkarıyorum:
Bizim başka kültür çevrelerinden ek göçe ihtiyacımız yok!” şeklindeki sözlerinin mürekkebi henüz kurumadı.
Hürriyet’in Berlin’deki Temsilcisi Ahmet Külahçı geçen gün bu sözleri yorumlarken, “Birazcık Almanca bilen biri, Seehofer’in bu sözlerinden (...) Türklerin ve Arapların Almanya’ya gelmesini istemediğini hiç zorluk çekmeden anlayabilir” diyordu.
Daha da kötüsü, genellikle bu konularda hoşgörülü olmaları beklenen Alman Sosyal Demokratları’nın (SPD) tavrının da “CSU” gibi muhafazakâr kanattakilerden farklı olmaması...
Nitekim Külahçı bir başka yazısında Sosyal Demokrat eğilimli Friedrich Ebert Vakfı’nın yaptırdığı bir araştırmayı anımsatıyor ve “CDU/CSU yanlılarının yüzde 23.5’inin, SPD’lilerin yüzde 24.2’sinin, Hür Demokratlar’ın yüzde 16.2’sinin Yeşiller’i destekleyenlerin yüzde 12.7’sinin ‘yabancı düşmanlığı’nı onayladığının” ortaya çıktığını bildiriyordu.
O nedenle yurdumuzu ziyaret eden Almanya Cumhurbaşkanı’na geçenlerde söylediği ve o nedenle yoğun tepki aldığı “(Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi) İslam da Almanya’ya aittir” sözü nedeniyle teşekkür etmeliyiz ama 1930’lardaki temel değerlerin Almanya’da hâlâ yaşadığını unutmamalıyız.