Paylaş
Önce belirtelim:
İsmet Paşa bu deyimi, bir sürü boş lafla vaktini alanlara yanıt olsun diye kullanırdı. Anlamını bilenler de gülerdi.
Gerçi eski CHP yöneticilerinden Parti Meclisi’ne giremeyenlerin tepkisini anlıyoruz. Keza CHP’nin yeni Parti Meclisi kompozisyonuna bakıp “fazla ulusalcı” bulanlara diyecek laf bulamıyoruz çünkü kendi ulusuna -herhangi bir gelişmiş Avrupa ülkesindeki kadar- sahip çıkmanın “suç” sayılmasına bir türlü akıl erdiremiyoruz. Ama Türkiye bir “moda söylemler ülkesi” olduğu için “Bu da geçer” demeyi yeğliyoruz.
Kısaca bu bahisleri konuşmak için, hem yeni Parti Meclisi’nin ortaya koyacağı siyasi görüşleri öğrenmeye, hem de partinin yeni yönetiminin -örneğin Merkez Yönetim Kurulu’nun; Genel Başkan Yardımcılarının ve Genel Sekreter Yardımcılarının- koltuklarının dolmasına ihtiyaç var.
CHP’nin Genel Başkan’dan sonraki en önemli koltuğu olan Genel Sekreterlik’ten söz etmiyoruz çünkü onun tekrar Önder Sav tarafından doldurulacağına herkes gibi biz de kesin diye bakıyoruz.
Hemen belirtelim:
Önder Sav’ın Genel Sekreterliği, CHP’nin, tarihi misyonunu ve temel değerlerini koruyacağı, yeni politikaları bu temel üzerine inşa edeceği anlamına gelir ki, içinde bulunduğumuz konjonktürde bu son derece önemlidir. Partinin yeni Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu her ne kadar “Hemen ve tüm gücümüzle Anadolu’ya dağılalım. Tek tek, kapı kapı seçmenle buluşalım” havasında ise de -ki bu zaten gerekli idi- ondan önce -veya o arada- yapılacak şeyler var:
Örneğin hemen bir ekibin görevlendirilmesi ve “parti tüzüğünü demokratikleştirmeyi öngören bir taslak hazırlanması”
ilk ihtiyaçtır.
Ressam ve eski CHP Parti Meclisi üyesi Bedri Baykam’ın aynı amaçla ve bazı aydınların katkısıyla hazırladığı “CHP Demokratik Tüzük Çalışması” başlıklı metinden bu bağlamda yararlanılabilir.
Tüzük değişikliği konusunda ilk adım, Genel Başkanlığa aday olabilmek için Kurultay delegelerinden en az 250-260’ının Başkanlık Divanı’na gelip bizzat imza atmalarını şart koşan utanç verici hükmün -il ve ilçe başkanlıkları konusunda da aynı ilke var- yürürlükten kaldırılmasıdır. Açık söyleyelim bu hüküm, Deniz Baykal’ın siyasi özgeçmişinde bir lekedir.
Keza parti tüzüğü, parti politikalarının yerelden merkeze doğru bir süreç içinde oluşturulmasını sağlayacak usullerle donatılmalıdır.
Aksi halde bugüne kadar görüldüğü gibi politikalar Genel Başkan’ın o sırada aklına gelen hani şu “çarşaf açılımı” gibi parlak(!?) fikirlerden oluşur.
Hepsi elbet bu değil... Ama daha hem zaman var hem de fırsat.
Paylaş