MALİYE Bakanı Kemal Unakıtan’a bakarsanız, "kendisinden isteneni söylemeye mahkûm" olan ama kendisine sorarsanız "üniversitelerden bütün yasakların kalkmasını" isteyecek kadar özgürlükçü görünen Yüksek Öğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan için en önemli gün artık başlıyor.
Neden "artık başlıyor" dedik?
Çünkü 10 Aralık 2007 tarihinde başlayan görevinin "peşrevi" bitti. Şimdi sıra icraata geldi:
7 Şubat Perşembe günü YÖK Genel Kurulu toplanacak ve yeni Başkanın koltuğunun altında ne gibi projeler olduğu o zaman ortaya çıkacak.
Bugüne kadar geçen peşrev döneminde Başkan Yusuf Ziya Özcan maalesef bir bilim adamının bağımsız kişiliğini sergileyemedi. Zaten Maliye Bakanı ile Maliye bürokratları kendi aralarında geçen ve 24 Ocak 2008 tarihli gazetelere yansıyan bir konuşmada, YÖK başkanını susturmanın -veya hükümetin istediği yönde konuşmasını sağlamanın- zor olmadığını söylediler.
Başkan bugüne kadar sağlam ve güçlü bir kişilik sergileseydi dönüp o sözleri anımsatmazdık. Maalesef Üniversiteler Arası Kurul’un yaptığı son toplantıda, "türban konusundaki tartışmalara karışmamalarını" tüm üniversitelerin temsilcilerinin gözünün içine baka baka söylemesi "özgürlükçü" olmak iddiasına ters düştü.
Bir YÖK Başkanı’nın, üniversite öğretim üyelerine "bu ülkenin aydını olmanın onlara yüklediği sorumluluğun gereğini yerine getirmelerini" değil de, "olup biten karşısında suskun kalmaları gerektiğini" söylemesi kadar hazin bir şey olabilir mi?
Yusuf Ziya Özcan göreve geldiği gün basına bir de "üniversitenin asli görevi olan bilimselliğe daha fazla önem vereceğini" söylüyordu.
Şimdi sıra bu dediğini yapmaya geldi.
O noktada da ilk işaret maalesef iyi olmadı. Üniversiteler Arası Kurul’un 24 Ocak tarihli toplantısında YÖK üyeliğine gönderilecek isim olarak seçtiği Prof. Dr. Celal Şengör’le ilgili yazıyı aradan 13 gün geçmesine rağmen, Çankaya’ya göndermediği ortaya çıktı.
Celal Şengör’ün kafa yapısının Yusuf Ziya Özcan’la uyumlu olmadığı biliniyor. Ama burada o değil, "özgürlükçü" geçinen Özcan’ın, Şengör gibi bilimsel niteliği çok yüksek bir öğretim üyesine YÖK’te tahammül edemeyeceği gerçeği ortaya çıkıyor.
Prof. Özcan, "Üniversitenin bilimsel faaliyetlerine" önem vereceğini söylemişti değil mi?
Şimdi kendisine emanet edilmiş camianın bir önceki Başkan Prof. Dr. Erdoğan Teziç döneminde (Avrupa üniversitelerinin bilimsel düzeyini yükseltmeyi amaçlayan ve onların performansını ölçen) Bologna sürecinde en iyi puan olan 5 üzerinden 4.17’yi yakaladığını ve bu puanın aynı süreç içindeki diğer ülkelerin üniversitelerinden iyi olduğunu anımsatalım. Keza bu performansın hükümetin engellemelerine rağmen başarıldığını belirtelim. Bu bir.
İkincisi Türk üniversitelerinin ürettiği bilimsel makale sayısının son dört yılda 12 bin 246’dan 17 bin 385’e yükseldiğini, bu sayede Türkiye’nin bilimsel yayın açısından dünyada 22’nci iken 19’unculuğa çıktığını anımsatalım.
Yusuf Ziya Özcan’ın bu şekilde devraldığı bayrağı nasıl teslim edeceğini de birlikte izleyelim.