Yine zamanaşımı...

AFFEDİLİR gibi bir hata değil ama yapmışız. ‘Hipermetrop’ yerine dün bu sütunda çıkan yazıda ‘miyop’ demişiz. İster ‘tıp’la ilgili konulardaki cehaletimize veriniz ister gafletimize. Baştan söyleyelim: Özür diliyoruz.

Bizimki hata ama, şimdi değineceğimiz konunun ‘hata’ ile açıklanır bir tarafı yok:

Aynen ‘Adnan Hoca’ davası gibi, Alparslan Türkeş’in kızları Umay Günay ile Ayzıt Türkeş hakkında ‘özel evrakta sahtecilik’ ve ‘banka aracılığıyla dolandırıcılık’ iddiasıyla açılan davalar da -gözümüz aydın!- zamanaşımına uğramış. Böylece suçlu bulunmaları halinde Umay Günay 4 yıl 6 aya, Ayzıt Türkeş de 12 yıla kadar hapis cezası almaktan kurtulmuşlar.

Ve dosya Adalet Kabristanı’ndaki ebedi istirahatgahına defnedilmiş.

Nasıl da tıkır tıkır işleyen bir adalet mekanizmamız var değil mi?

Konu biraz hassas olunca... Taraflar ‘zamanı kullanmayı(!)’ iyi bilince... Yargının yükü tahammül edilmez noktaya gelince... Usul hükümleri madrabazlıklara izin verince... İşe Rufailer karışınca... Bunları önleme kimsenin -özellikle yasal boşlukları doldurması gereken siyasi iktidarın ve onun Adalet Bakanı’nın- işine gelmeyince...

Zamanaşımı en iyi çözüme dönüşüyor.

Ve...

Bakıyorsunuz ki 2 Mayıs 1995 tarihinde Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin ‘Alparslan Türkeş, Muhsin Yazıcıoğlu, Yılma Durak ve 197 (MHP’li ve Ülkü Ocaklı) arkadaşı’ hakkında verdiği ‘zamanaşımı nedeniyle kamu davalarının ortadan kaldırılması’ kararı gibi bir karar her şeyi çözüveriyor.

Nitekim Türkeş, Yazıcıoğlu, Şevkat Çetin ve Basri Coşkun o sayede:

‘Anayasal düzeni zor yoluyla değiştirmek, Türkiye ahalisini birbiri aleyhine silahlandırarak toplu kıyıma neden olmak ve bu cürümlere katılmak, T. Ceza Kanunu’nun 146 ve 149’uncu maddelerinde yazılı suçları işlemek için cemiyet oluşturmak, silahlı tehdit, silahlı gasp, silah kaçakçılığı, ruhsatsız silah bulundurmak, korku, kaygı ve panik oluşturacak biçimde silahla ateş etmek, yaralamak, cürüm işlemek için silahlı teşekkül oluşturmak, katılmak, bu teşekkülde yönetici olmak, teşekkül mensuplarına yardım etmek, sahte kimlik düzenlemek, kullanmak, yalan beyanda bulunmak, görülmekte olan bir davanın seyrini yanlış yola sevk etmek, cürüm delillerini değiştirip bozmak, süknaya (oturmaya) mahsus binaya patlayıcı madde atmak ve bu suretle ölüme sebebiyet vermek, kasten ve taammüden (planlayarak) adam öldürmek ve bu eylemlere iştirak etmek’ suçlarından yakayı sıyırdıkları gibi TBMM’ye de seçilip milletvekilliği yaptılar.

Yargıtay 11’inci Ceza Dairesi ‘zamanaşımına’ karar vermeye mecburdu, çünkü davanın açılış tarihi 1981 olmasına rağmen 1995’e kadar bitirilmemişti.

Konunun öteki taraflarına yani Türkeş’in kızlarını birbirine düşüren ve merhum Türkeş’in İngiltere’de bir bankada çıkan 575 bin Alman Markı, 845 bin Amerikan Doları ve 367 bin İngiliz Sterlini’nin kaynağı ne idi sorusuna değinmiyoruz. Sadece bugüne kadar bu konuda kimsenin bir açıklama yapmadığını ve kimsenin de bu konunun üstüne gitmediğini biliyoruz.

Adaletin böylesini kim sevmez?
Yazarın Tüm Yazıları