Paylaş
Önceki günkü Akşam gazetesinde çıktı. Prof. Dr. Ergun Özbudun ile Prof. Dr. William Hale ortaklaşa bir kitap yazmışlar. O vesileyle kendisiyle konuşan gazeteciye Prof. Özbudun, Türkiye’deki “laiklik” anlayışını “militan ve dayatmacı” bulduğunu söylemiş. Bu anlayış yüzünden Türkiye’de din “sadece vicdanlara ve özel alana hapsediliyor” diye yakınmış.
Prof. Özbudun’a göre “dinin kamusal görünürlüğü” de olmalıymış. “Militan laiklik” artık Fransa’da bile terk edilmekte imiş. Örneğin Fransa’daki “kilise okullarında” dini simge sayılabilen kıyafet serbest imiş. Sonuç olarak “Kamu düzenini bozmadıkça, bir dinin kamudaki görünürlüğünü yasaklamak doğru bir şey değil” demiş. Neyse ki bir istisna yapmış. “Devlet otoritesini kullananlar örneğin bir hâkim türban takmamalıdır” demiş.
Bu görüşlerin sahibi Özbudun, çok değil, iki yıl önce, esas itibariyle kendi kaleminden çıkan ve Türkiye’de büyük tartışmalara yol açan Anayasa Taslağı’nı savunurken, “Bu taslak 1982 Anayasası’yla kıyaslanırsa, laikliği daha da güçlendirici hükümler içerdiği görülür” demekteydi.
Demek ki şimdi “militan” ve “dayatmacı” gördüğü anlayışın hukuki temelini kendisi de yeterince güçlü bulmamış olmalıydı ki “güçlendirme” gereğini duymuştu. Buna ilişkin gösterdiği tek örnek, “din dersinin okullarda zorunlu olmasına son veren” hükümdü.
Oysa o -dostumuz- Ergun Özbudun o sözlerinde samimi değildi. Çünkü getirdiği taslak 1982 Anayasası’nın konuyla ilgili temel maddelerini tam aksi yönde değiştirmeyi öngörüyordu. (Merak eden o taslağın Başlangıç metnini, “Din ve inanç hürriyeti” ile ilgili 24’üncü maddesini ve alternatiflerini yürürlükteki 1982 Anayasası’nın ilgili hükümleriyle kıyaslayabilir.)
Kaldı ki Özbudun, 1982 Anayasası’nın şimdi “dayatmacı” ve “militan” bulduğu anlayışını “Türk Anayasa Hukuku” isimli 1986 basımı kitabında kuvvetle savunmaktaydı. Üstelik şimdi “laikliğin evrensel tanımı” bağlamında eleştirdiği hususların -örneğin dinin sadece vicdanlara ve özel yaşama ait bir değer olarak kabul edilmesinin ve Diyanet İşleri Başkanlığı’nın devlet bünyesinde olmasının- “Türkiye’nin özellikleri sebebiyle ortaya çıkmış olan ve aslında laikliği zayıflatıcı değil, aksine onu koruyucu nitelik taşıyan bir çözüm tarzı” şeklinde değerlendirilmesi gerektiğini söylüyordu.
Türkiye’deki laiklik, Özbudun’un şimdi savunduğu gibi laikliğin evrensel tanımıyla örtüşecekse, Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devlet bünyesinden çıkarmak gerektiğini neden söylemiyor?
Özbudun, artık bir tercih yapmak zorundadır. Örneğin artık siyasi iktidar olmaya kalkmayan kilise dünyasının laiklik anlayışı ile siyasi iktidar olmak için kesintisiz bir kavga sürdüren İslam dünyasının laiklik anlayışı aynı olabilir mi, söylemelidir.
Paylaş