YANLIŞ mı yaptınız, dönüp bir gün o yanlış karşınıza çıkıyor ve düzeltiyorsunuz.
Eksik mi bıraktınız,o eksik bir gün sizi zorluyor, siz de tamamlıyorsunuz. Verdiğiniz sözü tutmadınız mı, aynı kural orada da işliyor, namus borcunuzu sonunda ödüyorsunuz.
Dokunulmazlık hikâyesi ona döndü.
Hiç akla gelmeyen bir nedenle ve hiç akla gelmeyecek bir tarihte karşımıza çıktı:
Kim derdi ki "Milletvekili dokunulmazlığı ile ilgili Anayasa hükmünde boşluk var. Cumhurbaşkanı seçilen bir kimsenin dokunulmazlıktan yararlanması hem doğru hem de gereklidir. Ama maddede buna dair açık bir hüküm bulunmamaktadır."
Ne yapacaksınız şimdi?
Ya oturup Anayasa’nın konuyla ilgili 83’üncü maddesini ele alacak yani eksiği gidereceksiniz veya gönlünüz istemese de Cumhurbaşkanı’nın bir "şüpheli" sıfatıyla yargılanmasına razı olacaksınız.
Bir başka örnek de geçen gün ortaya çıktı:
Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinden 5’i hakkında, "milletvekili olmadan öncesine ait ve Anayasa’nın 14’üncü maddesi gereğince dokunulmazlık kurallarının dışında kalan eylemleri nedeniyle gerekirse zorla getirilerek yargı önüne çıkmaları" için ilgili mahkemeden tebligat yapıldı.
Mahkemeden tebligat yapılsa da polis "zor kullanma" yetkisini nasıl kullanacak da bu milletvekillerini yargı önüne çıkartacak?
Nitekim milletvekilleri "Gitmiyoruz" diye diretmeye başladılar.
Buyurun bakalım... Eğer "dokunulmazlık"la ilgili hüküm doğru yazılsaydı yargının tüm kurumlar ve kişiler tarafından uyulması zorunlu olan kararı ile, Anayasa’nın milletvekillerine sağladığı dokunulmazlık zırhı çatışır mıydı?
Bu milletvekilleri ya "ifade özgürlüğü" gerekçesiyle "dokunulmazlıktan" yararlanırdı veya tıpış tıpış gider yargıya hesap verirlerdi.
Daha önce de kaç örnek yaşandı:
Milletvekili "Ben dokunulmazlıktan yararlanmak istemiyorum. Kaldırın dokunulmazlığımı, mahkemede hesap vereyim" dediği halde, TBMM anlamsız bir sahiplenmeyle bunu engelledi.
Ne milletvekiline iyilik yapıldı ne adalete olan saygının gereği yerine getirilmiş oldu.
Oysa anımsarsınız, 3 Kasım 2002 seçim kampanyasında, "dokunulmazlık"la ilgili Anayasa hükmünün gelişmiş demokrasilerdekiyle uyumlu hale getirilmesi konusunda CHP lideri Baykal ile AKP lideri Erdoğan,TV ekranında millete birlikte söz verdiler. Ama Erdoğan o sözünü tutmadı.
Tutmaması belki kendisi hakkındaki fezlekeler dahil birtakım davaları gözden uzak tuttu ama, bu tavrı ne Meclis’in saygınlığına katkıda bulundu ne de sorun çözülmüş oldu.
Dahası... Tayyip Erdoğan, Gül’den sonra cumhurbaşkanı olmaya soyunursa şimdi ertelediği davaların hesabını vermek zorunda kalabileceğini de görmek istemedi.
Yeri gelmişken soralım:
Anayasa’nın gözlerine kestirdikleri maddeleri değiştirmeye kalkan AKP ileri gelenleri acaba "dokunulmazlık"la ilgili hükümlerin de ele alınması gerektiğini hiç düşünmüyorlar mı?