HERHALDE kalkıp tereciye tere satacak değiliz. Ama dün Bostancı’da bir terör yuvasına yapılan polis operasyonunun bilançosuna bakınca, "Bu tere böyle mi satılır?" demeye kendimizde hak görüyoruz.
Bildiğiniz gibi biri polis öteki bir sivil olmak üzere 2 can kaybı var.
Onlara kimine göre 7, kimine göre 9 olmak üzere yaralıları da ekleyin.
Bir tarihte Mısır uçağını kaçıran teröristlere Mısır’ınözel birliği operasyon yapmış ve 3-5 teröristi öldüreceğiz derken uçakta canlı yolcu bırakmamıştı.
Bizim 164 yaşındaki sevgili polis teşkilatımızın da, girdiği bir operasyondan tam bir profesyonel başarıyla çıktığını görmeye galiba ömrümüz yetmeyecek.
Yukarıda dediğimiz gibi, bunların "teknik" değerlendirmesini yapmaya kalkacak değiliz. Çünkü onu ancak "uzman" kişiler yapar diye düşünüyoruz.
Ama dün yaşanan olayın "sürpriz" sayılacak hemen hiçbir tarafı olmadığına göre, polisin, her ihtimali önceden düşünmesi ve operasyon planını ona göre yapması gerekmez miydi?
"Efendim biz de aynen öyle yaptık" dendiğini duyar gibiyiz.
O zaman soralım:
Hadi şehit düşen genç Emniyet amiri Semih Balaban’ın terörist tarafından patlatılan bomba nedeniyle hayatını kaybetmesini ve beraberindeki 3 polis memurunun yaralanmasını, müdahalenin ilk anındaki yüksek riskle açıklayalım.
Peki olay yerindeki meraklı kalabalıktan Mazlum Şeker isimli gencin boynundan vurulup ölmesini ve NTV kameramanı İlhan Kandaz’ın kulağından yaralanmasını nasıl izah edeceğiz?
Polis böyle bir operasyonun ve silahlı çatışmanın gerektirdiği "güvenlik önlemlerini" gereğine uygun şekilde alsaydı ne o genç ölür ne de kameraman yaralanırdı.
Başka şekilde söyleyelim:
Alınan önlemin yetersizliğini bu ölüm ve yaralanma kanıtlamıyorsa ne kanıtlar?
Sadece bu örnek bile polisin eğitim eksiğini -daha doğrusu eğitim eksiğinin 164 senedir giderilmediğini- göstermeye yetmiyor mu?
Nitekim dünkü olayla ilgili haberleri okuyunca, "uzman" olmaya gerek kalmadan da bazı yanlışları görebiliyorsunuz.
Örneğin, "operasyon yapılan dairenin ön cephesindeki Emanet Sokak" trafiğe kapatılmış.
Ama operasyon saat 05.30’da başladığı halde, aynı dairenin "arka cephesinde" bulunan Mehmet Şevki Paşa Caddesi ancak saat 08.00’de trafiğe kapatılmış. İşin ilginç yanı, operasyon saat 11.30 sularında bittiği halde aynı cadde saat 09.00’da trafiğe tekrar açılmış.
Böyle bir durumu gören "Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?" demez mi?
Keza deniyor ki, operasyon sonunda öldürülen Orhan Yılmazkaya isimli teröristin bulunduğu dairenin üstünde ve altında yaşayanların can güvenliğini bir şekilde sağlamak -o şekil nedir, polisin bilmesi gerekir- öncelikli bir görev değil miydi? Sayınız ki o terörist çok büyük ve güçlü bir patlayıcıyla tüm apartmanı havaya uçurdu... Polis o zaman ne diyecekti?