KENDİSİNİN rolü, iştiraki, rızası, teşviki gibi bir şey var mı bilmiyoruz. Ama şu anda Türkiye’yi yönetme sorumluluğunu taşıyan Başbakan Tayyip Erdoğan’a açık bir dille söyleyelim ki, o Hamas’ı kurtarmaya soyunurken Türkiye elinden kaymaktadır.
Nereye mi?
Türkiye tek kelimeyle "faşizme" doğru gitmektedir.
İnanmazsa bugünlerde Ankara’da bulunan Avrupa Birliği Genel Sekreteri Javier Solana’ya sorsun.
Aksini düşünen varsa o da bize söylesin:
Olup bitenler üzerine Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un Kuvvet Komutanlarını acilen toplantıya çağırması, bu toplantının 7 saat sürmesi, ertesi gün Genelkurmay Başkanı’nın bir buçuk saat süreyle Başbakan’la görüşme mecburiyetini hissetmesi normal mi?
Bir ülkenin "ulusal güvenliğini" emanet ettiğiniz general dahil 4 emekli orgeneralin sorgusuz sualsiz ve açıklamasız olarak demir parmaklıklar ardına atılması normal mi?
Bunlardan iki emekli orgenerali, haklarında iddianame hazırlayıp adalet huzuruna sevk etmeden bir yılı aşkın süreyle demir parmaklıklar ardında tutmak normal mi?
En üst düzeyde sorumluluklar taşımış ve bilim adamı olarak en saygın insan muamelesi görmüş bir insan olan Prof. Dr. Kemal Gürüz’ü, her an kaçabilecek bir "eroin kaçakçısı" gibi iki koluna girerek arabaya sürmek ve başına bastırarak arabaya tıkmak normal mi?
İçişleri Bakanı, eski rektörProf. Dr. Beşir Atalay’ın "hukuk" ve "insanlık" anlayışı böyle mi?
Açık konuşalım:
Karşı karşıya bulunduğumuz olay Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in dediği gibi sırf bir "adli süreç" mi yoksa bütün bunların siyasi boyutu ve hatta rejime dönük bir amacı var mı?
Eğer sadece "adli bir süreç" söz konusu ise, iktidar partisinin Nihat Ergün isimli Meclis Grup Başkan Vekilinin, CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ı hedef alan ve "onun telefonlarının gizlice dinlenmediğini" ifade eden sözleri, "iktidarla yargı iç içe mi ki bu adam kimin dinlendiğini kimin dinlenmediğini bilsin" dedirtmez mi?
Bütün bunlara tanık olan insanlar, üç yıl kadar önce Van’daki Yüzüncü Yıl Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın’ın enti püften sebepler uydurularak ve iftira atılarak tutuklanması ile bu olaylar arasında bir paralellik olduğunu görmez mi?
Yücel Aşkın’ın evini 2005 yılı Temmuz ayında basıp eline kelepçe takan zihniyetin, aslında laik Cumhuriyet’le kavga ettiği o zaman görülmedi mi?
Hadi Yüzüncü Yıl Üniversitesi Genel Sekreter Yardımcısı Enver Arpalı’nın baskılara dayanamayıp hapishanede intihar etmesi ile geçen yıl temmuz ayında hapishanede ölen Ergenekon sanığı Kuddusi Okkır olayı arasında bir benzerlik kurmayalım.
Peki ama karşı karşıya bulunduğumuz olaylara bakınca insanlar, "Yücel Aşkın olayında prova yapmışlardı. Şimdi asıl oyunu sahneye koydular" derse haksız mı olur?