Paylaş
Menfaate dayanan ilişki nereye kadar sürer? Herkes bilir ki, menfaatin çatıştığı noktaya kadar...
Refah Partisi kapatılırsa onun yüzde 20'lik oyu üzerine oturma hesabı yapan DYP Genel Başkanı Hanımefendi anlaşılan RP'lileri üzdü. Ve bu üzüntü iki partinin ilişkilerinde yeni sayfalar açtı. Ama bunlar üzerinde birtakım karalamalar bulunan sayfalar.
İşte bu karambolde RP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Tekdal, bir tarihte RP'li Şevket Kazan tarafından ortaya atılan ‘‘Örtülü Ödenek’’ meselesi gündeme gelirse Çiller'i Yüce Divan'a gönderebileceklerini söyledi.
Sen misin bunu diyen? Bu defa da Çiller'in yakın iş arkadaşlarından Mehmet Bican, Anayasa Mahkemesi'ne ‘‘Geçen ramazanda Başbakanlık Konutu'na çağırılan şeyh, hoca vs'nin Başbakan Necmettin Erbakan'ın bizzat verdiği talimat üzerine iftara davet edildiklerini’’ gösteren bir belge sundu.
Oysa anımsayacaksınız Necmettin Erbakan -mutat üzere yalan söyleyerek- Anayasa Mahkemesi'ne, ‘‘Bunları kendisinin değil, Başbakanlık'ta görev yapan arkadaşlarının çağırdıklarını’’ ifade etmişti.
Ama RP’liler içinde yalan söyleyen bir tek Erbakan değil ki!
İlamaşallah bunlar yalan fabrikası gibi. Hem de yalanın ‘‘şifahi’’si bunlara yetmiyor. Yalanı yazılı halde de söyleyebiliyorlar.
Anımsayacaksınız: Yine bu RP'nin kapatılması davası nedeniyle tekrar su yüzüne çıkan bir konu vardı. Hani Erbakan'ın Sıvas'ın bir ilçesinde kendisini dinleyenlere ‘‘RP cihad ordusudur. Cihada para vermeyen cennete gidemez. (...) Sen Refah Partisi'ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz’’ şeklinde laflar ettiği ileri sürülmüştü. Erbakan da ‘‘Bunu ileri süren Doç. Dr. Zekeriya Beyaz'ı mahkemeye verdik, mahkûm ettirdik’’ demişti. Ama sonra biz Beyaz'ın mahkûmiyetinin bu konuyla hiç ilgisi bulunmadığını, üstelik Beyaz'ın bu konuda mahkemeye dahi verilmediğini yazmıştık.
Meğer RP'liler kendilerini savunma bahanesiyle daha başka yalanlar da uydurmuşlar. Hatta Lozan Antlaşması'nı bile, metnini bozarak kullanmışlar. Nitekim Anayasa Mahkemesi'ne sundukları ‘‘Ön Savunma’’nın 38'inci sayfasında Lozan Antlaşması'nın 42'nci maddesinde aynen:
‘‘Türkiye hükümeti gayrımüslim azınlıkların aile hukuku ve şahsi hukuk bahsinde, bu konuların, azınlıkların örf ve âdetlerine uygun her türlü yasa çıkarmayı kabul eder. Bu yasalar Türkiye hükümeti ile ilgili azınlıklardan her birinin eşit sayıda temsilcilerinden oluşan özel komisyonlar tarafından düzenlenecektir. (....)’’ denildiğini ileri sürmüşler.
Eğer Antlaşma'da bu hüküm bulunsaydı, Türkiye burada yaşayan Rum, Ermeni, Musevi vatandaşlarımız için özel ve onlara imtiyaz tanıyan yasalar yapmak zorunda kalırdı. Oysa böyle bir şey söz konusu bile değil. Türk hükümeti -aynı şey Yunan hükümeti için de geçerli- sadece bu azınlıkların örf ve adetlerine uygun önlemler almayı taahhüt etmiş bulunuyor.
Ama ‘‘Türkiye'de gayrımüslimler korunuyor, buna karşılık Müslümanlar eziliyor’’ iftirasını atmak için yalan söylemeleri gerekiyordu. Onun da yolu Lozan'da olmayan şeyi varmış gibi göstermekti.
Allah bunların iftirasından hepimizi korusun... Amin!
Paylaş