Yakından bakınca

AVRUPA Birliği (AB) Komisyon Başkanı Jose Manuel Barroso’nun önceki gün TBMM Genel Kurulu’na hitaben yaptığı konuşmayı dün dikkatle okuduk. İtiraf edelim ki, içeriği hayli boş bir konuşmayı boşuna beklemişiz diye düşündük.

Boş dedikse elbet hiçbir şey söylememiş değil.

"AB’nin beklediği reformları çabuk yapın. Ama üyelik zor bir süreçtir. Sizi de daha önce İngiltere, İspanya ve Portekiz’i yaptıkları gibi uğraştırırlar. Aldırış etmeyin. Yolunuza devam edin" gibi "müzakere" sürecine girmiş her ülkeye AB yetkililerinin söylediği bilinen sözleri bir kenara koyarsanız, söylediklerini -tam çeviriyi tırnak içine alarak, dün de değindiklerimizle birlikte- birkaç başlık altında toplayabilirsiniz.

"Avrupa Birliği ulus devletlerden oluşmuş bir topluluktur. (...) AB’de bizler (...) kendi milli duygularımızı muhafaza ederek (...) ortak amacımıza hizmet ediyoruz."

Şiddet içermeyen düşünceleri yargı konusu yapmayın.

Laiklikle ilgili tartışmalarınızda biz taraf olmayız. Ama -
tam kendi ifadesiyle aktaralım- "AB (...) üyesi ülkeler de benzer tartışmaları yaşadılar. Her biri kendine uygun uzlaşı formülünü kendisi buldu".

Teröre karşı ortak mücadelemize devam etmeliyiz. PKK bizim için terör örgütüdür.

"Kürt kökenli Türk vatandaşlarının kültürel ve siyasi haklarının da güvence altına alınması sağlanmalıdır."

"Kıbrıs meselesinin çözülmesi, Türkiye’nin katılımına da elle tutulur katkılar sağlayacaktır. (...) Adanın bütünleşmesiyle beraber doğuracağı sonuç, ortak menfaatimize hizmet edecektir."

Ankara Anlaşması’nı
(1963) ve Gümrük Birliği’ni AB’nin öteki üyeleri gibi Güney Kıbrıs’a da uygulamanızın (limanları onlara da açmanızın) çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Barroso’
nun AB üyesi ülkelerin "ulus devlet"lerden oluştuğunu vurgulaması, AB yanlılığını "ulus devlet" karşıtı olmak gibi anlayan akıllarımızı uyandırırsa iyi olur.

Laiklik konusunda "her ülkenin kendine özgü yani özel koşulları olabileceğini" söylemesi hem Anayasamızda yer alan hükümlerle hem de sistemin temeli haline gelen politikalarla örtüşmektedir. Bu sözler de laiklik konusunda şablonculuk yapanlara yanıttır ve önemlidir. Demek ki laikliğe karşıt eylemlerin odağı olmanın bir yaptırıma bağlanması AB yönünden de mümkündür.

Dikkate değer son sözü, Güney Kıbrıs’a limanları açma meselesine sadece değinip geçmesidir.

Not: Gazeteciliğin bir gerçeği olan vakit baskısı nedeniyle bir yanlış yapmışım. Bunu Adalet Bakanlığı ortaya çıkardı. Kendilerine teşekkür ediyor, yanlışımı düzeltiyorum:

Önceki günkü yazımda, "Ceza Yasası’nın 301’inci maddesinden 2007 yılı ilk üç ayı içinde yargılananların sayısının 744 olduğunu Adalet Bakanı’nın bildirdiğini" ifade etmiştim. Rakamın kendisi doğru imiş ama 2007’nin ilk üç ayında değil, 301’inci madde yürürlüğe gireliberi (1 Haziran 2005’ten itibaren) açılan davaların sayısı 744 imiş. Bakanlıktan ve okuyuculardan özür diliyorum.

O.E.
Yazarın Tüm Yazıları