Yoksa yıllardır bu sütunu izleyenler bilirler ki, bu gazete ile başka gazeteler arasındaki tartışmalara da, doğruca bu kuruma yönelik saldırılara da biz yanıt vermeyiz. Çünkü kendi işimizin genel kamuoyunu ilgilendiren konuları ele almak olduğunu düşünürüz.
Ama Başbakan mecbur etti.
Mecbur etti, çünkü haddini aştı. Tuttu partisinin Güngören ilçe kongresinde konuşurken medya dünyasında -özellikle de Doğan Medya Grubu’nda- köşe yazarlığı yapan herkesi "patron silahşoru" olarak ilan etti.
Silahşorluk, tetikçilik her ne ise, bize yönelttiği sıfatları bu sütunun yazarı sıfatıyla ben gecikmeden ve aynen Başbakan Tayyip Erdoğan’a iade ediyorum.
Biz, onun mensubu olduğu "biat kültürü"nden gelmediğimiz için bağımsız düşünürüz, kendi kanaatlerimizi kendi değerlendirmelerimizi okuyucunun önüne koyarız. Bir yazıyı kaleme almak için ne kimseden izin isteriz ne de kimsenin gözünün içine bakarız. Kimseye de silahşorluk yapmayız.
Ama demokrasinin "d" harfinden habersiz bir kafa -zaten biat kültürü başka bir kafa yapısı oluşturamaz- başkalarını da kendi dünyasındakiler gibi zannettiği için böyle konuşur.
Çok açık olarak görünüyor ki Başbakan Tayyip Erdoğan partisi mensuplarının -birkaç gün önce de yazdık- artık üçerli beşerli örneklerle ortaya çıkan "yolsuzluk" olaylarının yazılmasından -dikkat ediniz olmasından değil, yazılmasından- şikáyetçidir.
Daha doğrusu tedirgindir. Bir tarihte İsmet İnönü’nün Meclis kürsüsünden Demokrat Partili milletvekillerine söylediği gibi "suçluların telaşı" içindedir. Çünkü dini siyasete alet ederek -bu dediğimiz Anayasa Mahkemesi’nin kararıyla muhkem kaziye (kesin hüküm) haline gelmiş bir gerçektir- koruyabileceğini sandığı iktidarını öncelikle bu yüzden yitirebileceğinin farkındadır.
Onun da nedeni çok açık:
Onların yazılması halkın aldatıldığını ortaya koyuyor. Nitekim Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) vatandaşa "dürüst ve şeffaf bir yönetim" vaat ettiği için iktidara geldi.
Ama bunda samimi olmadığı için, Bülent Ecevit döneminde yolsuzlukları önleme amacıyla hazırlanıp Meclis’ten geçirilmiş olan Kamu İhale Kanunu’nun, önce yürürlüğe girmesini engelledi. Sonra yasada kamu paralarını haksız şekilde AKP’lilerin cebine akıtma olanağı verecek değişiklikler yaptı. Hatta bir, iki değişiklikle de yetinmedi, yasayı tam 15 kere değiştirdi. Nitekim bu konuyla ilgili kurumun başkanı daha geçenlerde, usulsüz yolsuz ihaleler yüzünden şikáyetlerin geçmiş yıllara göre tam 6 misli arttığını açıklamak zorunda kaldı.
Keza "kamu görevlilerinin mal bildirimini kamuya açık hale getirmeye kararlı oldukları" parti programında yazılı olduğu halde Şaban Dişli’nin bile mal bildirimini kamuoyuna açıklattırmadı.
Başbakan Tayyip Erdoğan sinirlenip bağırarak, birilerini tehdit ederek, hatta "şantaj" anlamına gelen sözler söyleyerek bizleri korkutacağını sanıyorsa haber verelim:
Kendisinin Kasımpaşa sokaklarında çember çevirdiği tarihlerde biz bu kavgaların içindeydik.