ADALET ve Kalkınma Partisi iktidarının birbiri ardından yaptığı reformların (!) sonuncusu da yaşamımıza girdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün imzalayarak -teknik deyimle söyleyelim- "yayımlamak" amacıyla Resmi Gazeteye göndermesi sonucu "Vakıflar" yasamız baştan sona değişti.
Konu hayli teknik ve inanılmaz derecede kuru olduğu için yasa metnine ilişkin laf etmeyeceğiz.
Zaten ona gerek de yok. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın bu konuyla ilgili konuşmalarını başa tarihlerini koyup özetle size sunarsak, bugün bulunduğumuz noktaya nereden geldiğimizi ve yasanın ne getirip ne götürdüğünü kendiniz de değerlendirebilirsiniz.
Başbakan Erdoğan’ın TBMM AKP Grubu’nda 12 Şubat 2008 günü yaptığı konuşmadan:
"Vakıf olayı (...) devletten devlete bir mahsuplaşma olayı değildir. (...) Eğer devletten devlete bir mahsuplaşma olayı olmuş olsa, karşımdaki ne yaptı, ben de ona göre ne yapayım diyebiliriz. Ama insana ait veya herhangi bir vakfa ait bir olay nedeniyle bizim bir mahsuplaşma veya bir mütekabiliyet arama anlayışımızı ben doğru bulmuyorum. Ve bunun istismarını da doğru bulmuyorum. Bunun üzerinden siyaset yapmayı da doğru bulmuyorum. Biz bu noktada tarihte nasıl örnek olmuşsak, aynen ecdadımızın torunları olarak yine biz örnek olmaya devam etmeliyiz diyorum."
Demek ki neymiş? "Biz bu konuda ne mahsuplaşma ne de mütekabiliyet arar"mışız!
Bu görüşü Başbakan Erdoğan 17 Şubat 2008 günü de şöyle özetliyordu:
"Bu devletten devlete bir vakıf hukuku değildir, olaya böyle bakmayacağız. Çünkü siz orada kalkıp bir mütekabiliyet arayabilirsiniz, bir mahsuplaşma düşünebilirsiniz. Ama burada kişilerin, kurumların hukuku var. Siz kalkıp da mütekabiliyet arayamazsınız..."
Gördüğünüz gibi burada "kişilerin, kurumların hukuku" varmış. Onu dikkate almalıymışız. Nitekim aynı konuşmada vurguladığına göre öteki (galiba) ülkelere:
"Bak, biz nasıl sizin hukukunuzu, hakkınızı koruyorsak, lütfen siz de bizim buradaki vatandaşlarımızın hakkını hukukunu koruyun" diyebilmeliymişiz.
Başbakan devam ediyor:
"Korumadı, korumazsa korumasın kardeşim. Biz pisliği pislikle temizlemeyiz, pislik temiz suyla temizlenir. Onlar böyle yapıyorsa yapsın."
Peki ama aynı Tayyip Erdoğan 26 Eylül 2006’da (bir buçuk yıl önce) bu konuda ne demiş? Okuyun:
"Bizler Vakıf Kanunu’yla alakalı olarak, Lozan’a dayalı olarak, biz mütekabiliyet esasına dayanarak adım atarız. Ve burada da Yunanistan’da Müslüman Türklerin vakıflar noktasındaki hakları neyse, burada aynı hakları biz de bu çıkaracağımız kanunda onlara veririz."
Tatmin olmadınız mı? Sayın Başbakan’ın şu sözlerini de okuyun öyleyse:
"Bu yasal düzenleme ile yapılan spekülasyonların aksine Lozan Anlaşması’ndan kaynaklanan haklarımız da korunmaktadır. Zira mütekabiliyet esası getirilmektedir. Yani Türkiye’de azınlık vakıflarına tanıdığımız hakların yurtdışında yaşayan Müslüman Türk azınlığına da tanınması şart koşulmaktadır."
Hálá mı tatmin olmadınız? O zaman tutarsızlık sizde olmalı.