GENELKURMAY Başkanı İlker Başbuğ’un önceki gün yaptığı konuşma uzunca süre tartışılabilecek gibi görünüyor.
Dün gazetelere baktık. Başkan’ın "hukuka ve demokratik rejime saygı" temeline oturtulmuş konuşması hayli övgü almıştı.
Türk Silahlı Kuvvetleri’ne "dinsiz" diyebilen insafsız müfteriler ise tükürdüklerini yalamanın sıkıntısını sergiliyordu.
Ama en çok Başbuğ’un "Türk milleti" ve "Türkiye halkı" kavramlarına ilişkin sözlerinin tartışıldığına tanık olduk. Bu bağlamda en dikkati çeken ise, Başbuğ’un "Türkiye (halkı) lafını çekin, oraya Türk koyun, bu etnik bir tanım olur" şeklindeki cümlesinin önemsenmesiydi.
Başbuğ’un hem dinleyicilere dağıtılan konuşma metninde hem de Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi web sitesindeki versiyonunda bu cümle yok. O nedenle resmi metni mi, yoksa irticalen kullandığı cümleyi mi esas almak gerekir sorusunun yanıtını Genelkurmay Başkanlığı verebilir.
Önce belirtelim:
Başbuğ’un konuşması, yukarıdaki cümle var sayılsa da sayılmasa da yer yer Sayın Süleyman Demirel’in 1991 sonlarında kullandığı "Kürt realitesini tanımak" yaklaşımına ve Cumhurbaşkanı iken birkaç defa telaffuz ettiği "Anayasal vatandaşlık" kavramına yakın mesajlar içermektedir.
Ancak bu mesajların ve Sayın Başbuğ’un görüşlerini dayadığı yaklaşımın yeterince isabetli olduğundan kuşkuluyuz. Çünkü Sayın Başbuğ görüşünü, ABD Başkanı Barack Obama’nın TBMM’de yaptığı konuşmada "Modern Türkiye’nin de ABD ile benzer birtakım prensipler üzerine kurulduğunu zannettiğine" ilişkin sözlerinden hareketle açıklamaktadır.
Bir defa Obama’nın "zannı" isabetli değildir. Çünkü ABD ile Türkiye’nin kuruluşu, "benzer" prensiplerden çok "benzemeyen" prensiplere dayalıdır. Benzerlik için 10 örnek gösterirseniz, benzemezliğini 100 örnekle savunabilirsiniz. En basiti orada "federal" yapı birliğin çimentosudur, burada parçalanmanın ilk adımını teşkil eder.
Uzatmadan söyleyelim... ABD’de insanların etnik kökenlerini bireysel bazda öne çıkarmaları normaldir. Ama bu kimliğin "kollektif" şekilde tezahürü ve "özel hak" talebi söz konusu değildir. Çünkü ekonomik refah, iyi işleyen devlet ve toplumun teknolojik gücü buna fırsat vermez. Oysa Türkiye’de, bu avantajlardan mahrum bir devlet problemlere davetiye çıkartır.
Yine de ABD’yi "ulus-devlet" yapan anlayışla Türkiye’deki "ulus-devlet" anlayışını koruyan yaklaşım örtüşür. Bu örtüşmeye rağmen ABD’deki vatandaş-devlet ilişkisini "Anayasal vatandaşlık" zeminine oturtabilirsiniz. Ama "Amerikan halkı" yerine "Amerikan halkları" derseniz saçmalamış olursunuz.
Türkiye’deki "devlet-vatandaş ilişkisini" ise "Anayasal vatandaşlık" yani bir bakıma "hukuki bağlılık" çerçevesinde görmeniz ve "Türkiye halkı" diye tanımlamanız yeterli olmaz. Yeterli sayarsanız, "Türkiye halkı, çeşitli halklardan oluşur" diyen bir görüşü reddetmekte zorlanırsınız. Çünkü Türk ulusu ve Türk halkı kavramları, "hukukun" kapsam alanı dışında kalan, Başbuğ’un deyimiyle "ortak değerleri" de içerir. "İkincil kültürel kimlik" bunların alt değerlerini içerir. O nedenle Anayasal vatandaşlık kavramı yerine Türk halkını ve Türk ulusunu anlatan en iyi tanımlama, Atatürk’ün, kendisini Türk hisseden herkesi "Türk" sayan "Ne mutlu Türk’üm diyene" sözüdür.