DOĞRUSU o ki, biz gazeteciler “bürokrasi” konulu yazılardan kaçarız. Çünkü bürokrasi kendi içinde bile tekdüzelik, sıkıcılık içerir.
Ama bugün bir istisna yapalım diyoruz. Zira hükümetin, sayısı 2.5 milyonu aşan geniş bir bürokratlar kesimiyle ilgili bir yasa tasarısını Meclis’e gönderdiği bildiriliyor.
Daha doğrusu tasarıyı kamuoyuna duyuran Devlet Bakanı Hayati Yazıcı, ilginç iyileştirmelerden söz etti. Ama çoğu kez olduğu gibi “resmin sadece kendi işine gelen kısmını gösterdiği” gibi biz izlenim verdi. Tasarıyı inceledik. , İnceledik derken, bu “personel” işlerinin uzmanı olmadığımızı belirtelim. Yani satır aralarına gizlenmiş bazı tuzakları görememiş olabiliriz. Hele bizim bürokrasi gibi bir virgülle bir kurumu yıkma becerisine sahip olanların hazırladığı metinlere kefil olmaktan kaçınırız. Tasarıda aynen Hayati Yazıcı’nın dediği gibi, mevcut durumu iyileştirici hükümler var. Örneğin yürürlükteki kurala göre kıdemi “on yıla kadar” olan memura, hastalanması halinde altı aya kadar; kıdemi on yıldan fazla olana on iki aya kadar hastalık izni verilirken, tasarı bu “kıdem” koşulunu kaldırıyor. Memurun kıdemi ne olursa olsun, hastalandığı takdirde on iki aya kadar maaşlı izin verilmesini sağlıyor. Keza “doğum”la, “ölüm”le ilgili izin sınırlarını genişletiyor. Aynı anlayış, yurtdışında görev yapan memurlara tanınan haklarda ve “ücretsiz izin” konularında da görülüyor. Bize olumlu görünen bir hüküm daha var. Yürürlükteki yasa, memurlar için önemli olan “Takdirname” alma (veya verme) işini sadece yetkili amirin şahsi (yahut keyfi) değerlendirmesine bıraktığı halde, tasarı öyle yapmamış. Bir memurun takdirname alabilmesi için, “yüksek miktarda kamu kaynağında tasarruf sağlayıp sağlamadığını; kamu zararının oluşmasını önleyip önlemediğini; kamusal fayda ve gelirin beklentinin üzerinde gerçekleşmesini sağlayıp sağlamadığını; hizmetlerin etkinlik ve kalitesinin yükseltilmesinde somut katkısı olup olmadığını” araştırmak gerektiğini emretmiş. Keza “disiplin suçları” ile ilgili iyi hükümler de getirilmiş. Örneğin “iş sahiplerine kötü muamelede bulunmayı, söz veya hakaretle sataşmayı” suç saymış. Ama her şey iyi değil. Örneğin bugünkü gibi “muhafazakar” olduğunu iddia eden bir iktidarın, memur “kılık kıyafeti” konusunda da duyarlı olması gerekir değil mi? Bakıyorsunuz tasarı “Belirlenen kılık ve kıyafet hükümlerine aykırı davranmayı” disiplin suçu olmaktan çıkarmış. Siz bunun “türbanla (yahut çarşafla) göreve gelmeyi” disiplin suçu olmaktan çıkarmak için konulmadığını söyleyebilir misiniz? Gördüğünüz gibi devlet dairelerinde “tesettür” dönemi başlıyor. Keza “Yetkili olmadığı halde medya organlarına bilgi ve demeç vermek” de suç olmuş. İyi de... Gerçekleri saklayan amirlere neden ceza yok? Tasarıda Adalet ve Kalkınma Partisi’nin, kendi yandaşlarına makam sunmak için de hüküm getirdiği yazıldı. Yok demiyoruz ama nereye sakladıklarını biz bulamadık. Varsa, bir vahim hüküm de odur elbette.