OLAYIN yahut hareketin bir tarafı hazin, öteki tarafı tuhaf olunca, yapacağınız ona ilişkin değerlendirmeler de kalitesini koruyamıyor.
O nedenle size aşağıdaki yazı hayli spekülatif gelirse bilin ki günah, baştan söyleyelim bizim değildir.
Hazin dememizin nedeni, Cumhurbaşkanı ile Başbakan’ın sanki milletten, yasa yapıcılardan ve kabine üyelerinden gizli bir iş yapıyorlarmış gibi Ankara’nın Çukurambar semtinde pazar gecesi bir apartman dairesinde buluşma gereğini duymalarıdır.
Görüşmenin 5 saat sürmesi de olayın pek kapsamlı birtakım sorunlar içerdiğinin göstergesidir.
Tuhaflığı ise, olayın Gül ile Erdoğan’ın konumlarına yakışmamasından kaynaklanmaktadır.
Eğer Abdullah Gül isimli Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ile Tayyip Erdoğan isimli yurttaşımız hasret gidermek yahut dertleşmek için Ankara’da başka bir mekan bulamadılar da Gül’ün akrabası Mehmet Tekelioğlu’nun evine gitmek zorunda kaldılarsa, ikisi için de üzülmek lazım. Çünkü Ankara elbet İstanbul’la kıyaslanmaz ama o kadar da mekan yoksulu değildir.
Yok yapılan görüşme iki arkadaş sohbetinden başka bir boyut içeriyorsa örneğin Cumhurbaşkanı veya Başbakan ani bir gelişmeyi ötekine danışıp önümüzdeki günler için bir karar almak ihtiyacını duyduysa, o zaman "Niçin İzmir milletvekili Mehmet Bey’in evinde buluştular da Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nde buluşmadılar?" sorusu yanıtsız kalmaktadır.
Kaldı ki "devlet" için veya "devlet adına" yapılan görüşmenin yerleşik kuralları vardır. Bunda mutlaka not alınır ve devletin kayıtlarına geçer.
Gerçi son 25 yılda aksini yapanları az görmedik. Örneğin Turgut Özal’ınbaba George Bush’la, Tansu Çiller’in Bill Clinton ve Libya lideri Muammer Kaddafi ile yanlarına not tutacak görevli almadan konuştuklarını biliyoruz.
Başbakan Tayyip Erdoğan da Başkan George W.Bush’la yaptığı meşhur 5 Kasım 2007 tarihli görüşmenin bir bölümünde yanına resmi görevli almadı.
Erdoğan biliyorsunuz Mayıs 2007’de Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt’la Dolmabahçe’de yaptığı yaklaşık 2 saatlik görüşmeyi de böyle "iki kişilik sırra" dönüştürdü.
Oysa bir Cumhurbaşkanı veya bir Başbakanın neredeyse kendi özel yaşamları dışındaki tüm eylemleri ve beyanları -devletin yüksek çıkarları nedeniyle gizli kalmasına karar verilmedikçe- kamuya açık olmak durumundadır.
Zaten "demokrasi"nin ve "saydamlığın" gereği de budur.
O nedenle diyoruz ki burada "devletin" bir meselesi görüşülseydi onun mekanı Mehmet Bey’in ikametgahı değil, ya Cumhurbaşkanlığı Köşkü veya Başbakanlık makamı olurdu.
O zaman geriye "Acaba Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kapatılması istemiyle açılan dava kapatma kararıyla sonuçlanırsa ne yapmak gerekir?" sorusuna yanıt aranması ihtimali kalıyor.
O takdirde de olaya partilerüstü konumdaki Cumhurbaşkanı’nın dahil edilmesi abes oluyor.
Kısaca bu işte bir tuhaflık var. Tıpkı Başbakan’ın geçen hafta da Cuma günü 2 saat ortadan kaybolması gibi...