Paylaş
Nitekim, “Bizim bir kimse aynı anda hem Müslüman hem de laik olamaz bakışımız aynı ve hiçbir şey değişmedi” demiş. Çünkü “Bir kimse laik olamaz”mış. Ancak “Devlet laik olur”muş. Kendisi “Müslüman -yani laik olması düşünülemeyen- bir Başbakan olarak, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin savunucusu” imiş.
Öteki sözlerine gelmeden bu nokta üzerinde biraz duralım:
Bu “İnsanlar laik olmaz, devlet laik olur” safsatası aynen Erdoğan gibi “laikliği” katiyen içine sindiremeyen Turgut Özal’a aittir. Hem o zaman hem de daha sonra Erdoğan’dan aynını duyunca defalarca söyledik ki:
Bir insan nasıl “demokrat” olursa, nasıl “liberal” olursa, nasıl “sosyalist” olursa aynen onun gibi “laik” de olur. Çünkü “demokrat” diye, “demokrasiyi” benimseyene, “liberal” diye, “liberal sisteme” inanana, “laik” diye de “laik sistemi benimseyip savunana” denir.
Ama siz “laikliğe -aslında- düşman” olduğunuzu gözlerden saklamak isterseniz böyle “İnsan laik olmaz, devlet olur” gibi, değil çocukların, kargaların bile güleceği bir gerekçeye sığınırsınız.
Ortada öyle bir gerçek varsa, hepimiz “laik Anayasal rejimin” Tayyip Erdoğan iktidarda kaldığı sürece çok büyük bir tehdit ve tehlike altında olduğunu görmeli, ona göre hareket etmeliyiz.
Gelelim öteki sözlerine:
Wall Street Journal muhabiri Erdoğan’a, bir tarihte demokrasiyi, “Bizi hedefimize götürecek bir araçtır” diye tanımladığını anımsatarak “Buna hâlâ inanıyor musunuz?” diye sormuş.
Erdoğan buna da dürüstçe yanıt vermiş:
“Hâlâ aynı görüşteyim” demiş. Sonra da sözlerini tevil için, “Sadece demokrasi için söylemiyorum, tüm sistemler için konuşuyorum. Tümü araçtır. Hedef insanlık ve insanlığın mutluluğudur” demiş.
Tüm sistemlerin -dinlerin de- hedefinin “insanların mutluluğu” olduğu, doğru bir tespit. Ama onun o tarihte:
“Biz demokrasiye partimizi (Refah Partisi’ni) iktidara getirecek bir araç olarak bakıyoruz. İktidara geldikten sonra o araçtan ineriz ve ülkeyi kendi temel inancımıza göre -laik sisteme ve demokrasiye son vererek- yönetiriz” demek istediği pek belli idi.
Nitekim sonra iktidara geldi ve:
- İnsanların ve kurumların en kutsal hakkına yani “tercih” hakkına bile tahammül edemeyip “Bitaraf olan bertaraf olur” diyen;
- “Yargıyı -daha doğrusu hukuku- ayağındaki pranga” gibi gören;
- “Demokrasiyi” bir yaşam biçimi olarak içine sindiremediğini onu “araç” gibi görerek itiraf eden;
- Kendisini veya iktidarını eleştireni düşman sayan bir Tayyip Erdoğan’ı karşımızda bulduk.
Ama o henüz programını tamamlamadı. Hele şu referandum bir geçsin, sıra torbadaki turplara gelecek.
Paylaş