BAŞBAKAN Tayyip Erdoğan’ın ilginç bir kişiliği var. Kendisini kontrol ettiği zaman 28 Şubat sonrasının Erdoğan’ını görüyoruz. Kontrolünü kaybedince veya çok eski yıllarda ‘doğru’ diye inandığı hususların irdelenmesi söz konusu olunca kendisini tutamıyor, eski Erdoğan oluveriyor.
Biliyorsunuz Sayın Başbakan’ınlaik cumhuriyeti koruma konusunda bayağı kararlı olduğu izlenimini veren birçok resmi konuşması var.
Gerçi ‘laikliği nasıl anladığına’ ilişkin açıklamaları arasında çelişkiler oluyor. Bir bakıyorsunuz ‘laiklik sadece din ve vicdan özgürlüğünün güvence altına alınmasıdır’ görüşünü savunuyor. Bir başka konuşmada ‘devletin tüm dini inançlara aynı mesafede olmasıdır’ tezini benimsediği izlenimini veriyor. Üçüncüsünde -aynen bir zamanlar Erbakan’ın dediği gibi- ‘Batı ülkelerindeki laiklik ne ise onu istediğini’ söylüyor.
Bunlar arasındaki farkın dağlar kadar büyük olduğunu ya görmüyor yahut görmezden geliyor.
En ilginci bazen de, bir insanın laikliği anlamadığını -veya karşıt olduğunu söylemeye cesaret edemediğini- gösteren eski bir söyleme sığınıyor:
‘İnsanlar laik olmaz, ancak devletler laik olabilir. O nedenle ben laik değilim’ diyor.
(Biliyorsunuz bu söylemi Turgut Özal icat etmişti. Onun da durumu bu bağlamda Erdoğan’dan farklı değildi.)
Bunlara neden değindiğimizi tahmin etmişsinizdir:
Konuyu Başbakan’ın Lübnan gezisinde kendisine refakat eden gazetecilere ‘Yeni Ceza Yasası’nın kaçakKur’an kursu açanları cezalandırmayı (fiilen) reddeden’ maddesini savunan sözleri nedeniyle anımsadık.
Erdoğan, ‘Kur’an öğreniminin belli bir yaştan sonra zorlaşacağını’ söyleyerek, şimdi hem Milli Eğitim Bakanlığı’nın hem de Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ‘asgari yaş sınırını 12 ve 15’ten aşağı çekme’ amacıyla çalışma yaptıklarını bildiriyor. Ve görüşünü savunmak için demagojik açıdan çok çarpıcı bir örnek veriyor:
‘Küçük yaştaki çocuklarımıza Tom Miks okutmaya kimse mani olmuyor da, Kur’an okumalarına neden mani olunuyor?’
Başbakan’ın bu sözlerinin gerçeği yansıtmadığını söylemek zorundayız. Çünkü ikisinin mukayese edilebilmesi için önce Tom Miks öğretmenin laik sistemle çatışabilecek bir boyutu olması lazım. Oysa o yok.
Keza hiçbir çağdaş eğitim sistemi Tom Miks (veya benzeri bir başka kitap) okumayı yahut okumamayı müfredat içine koymaz. Oysa öteki ‘din ve ahlak dersi’ kapsamına girer ve laik devlet, o konuda yapması gereken ne ise o kadarıyla yetinir, yetinmeye de mecburdur.
Kaldı ki Sayın Başbakan’ın benimsediği ‘laiklik’ tanımlarından birine göre, devlet tüm dinlere aynı mesafede olacaksa, o zaman ‘Kur’anı Kerim okutma ve öğretme’ devletin görevi değildir. Devlet, vatandaşlarına sadece laik cumhuriyet için tehdit teşkil etmeyecek şekilde Kur’an okumayı öğrenme kolaylıkları sağlayabilir. Bunu da öteki dinler için ne kadar yapıyorsa, Müslümanlık için de o kadar yapar.
Daha fazlasını yaparsa ne olduğunun yanıtı tarihimizde yazılıdır.
Not: ‘Böyle başa böyle tıraş’ başlıklı yazımda, bir bilimsel çalışmasından alıntı yaptığım eski Maliye Bakanlığı Müsteşarı Biltekin Özdemir, ‘çıkar ve baskı gruplarının etkisi altında kaldığından’ söz ettiği siyasi iktidarın 1999 Koalisyon Hükümetiyle ilgili olduğunu bildirdi. Açıklıyorum. O.E.